3 temmuz 2012
Bugün ekmek almaya en uzun yoldan gidiyorum. Ekmekleri alıp eve dönerken yoldaki taşları sayarak ilerleyeceğim, böylece yol ile uzun bir dostluğumuz olacaktır. Hangi yoldan gidersem gökyüzü bana daha mavi gelir, bilemiyorum.
Yoldayım. Sağ avucumda ekmeklere karşılık vereceğim birkaç bozuk para var; sol elim bir öne bir arkaya sallana sallana rüzgarı hissediyor. Rüzgar hiç bu kadar huzurlu değmemişti ellerime.
Rüzgarı hissediyorum, hâlâ yoldayım. 5 km'lik yolu 15 km'ye çıkarttım. Buna ihtiyacım olduğunu yola çıktığım an gökyüzü fısıldadı. Yola çıkmazdan önce rüzgar ile kuracağım bu dostluğu tahmin edemezdim. Rüzgar sol elimde, keyfi yerinde gözüküyor.
Yoldayım. Bakkal amca benim geleceğimden habersiz, belki uyuklar bir vaziyette müşterisini bekliyor. Ona yanımda rüzgar ile gidiyorum. Ona benden alacağı bir parça huzur götürüyorum.
Yol kısalıyor gittikçe. Sol elimi rüzgarı avucuma alarak cebime sokuyorum. Kafamı gökyüzüne kaldırıyorum. Daha bir mavi geliyor gözüme. Sanki bakmadığım anlarda maviliği sönüyormuş, tekrar mavi olabilmek için bakmamı bekliyormuş gibi. Uzun uzun bakıyorum. Bakkal amca beni bekliyor, ona huzur götürüyorum.
Bakkal amcayı görüyorum yolun sonunda. Nihayet. Beni görüyor. İlk müşterisi olduğumu gözlerindeki parıltıdan anlıyorum. Yıllarca beni bekliyormuş gibi bakıyor.
Selam veriyorum, içeri giriyoruz birlikte. Uzun yoldan geldiğimi bilse, gel soluklan, diyecek ama bilmiyor. Ekmek almak istediğimi söylüyorum. Çocuklar gibi mutlu oluyor. Uzatıyor ekmekleri. Yol boyunca sağ elimle bütünleşmiş bozuk paraları avucumdan ayırarak ona uzatıyorum.
Az daha unutuyordum sol avucumda sakladığım rüzgarı. Çıkartıyorum cebimden elimi. Avucumu açarak uzatıyorum ona. Anlamsız bakıyor bu sefer. Tezgahın üstüne bırakıp ayrılıyorum oradan.
Yine yoldayım. Arkamda ne yaptığımı anlamayan bir çift göz bana bakıyor.
...