“Neresi sıla bize

neresi gurbet

yollar bize memleket”


“Dönüyorum.”

“Yapmazsın.”

“Yapamazdım. , eskiden olsa, bana yuva oldun ekmek oldun aş oldun, seninle bütünlendim. Eskiden yani.”

“Ne değişti.”

“ Ben değiştim. Küçükken, evde oturuyoruz, içimde bir sıkıntı, koluma bakıyorum, saatime, sanki bir saat gelecek ve ben yola çıkacağım. Saatimin dolacağını anlayacağım çünkü diyorum ki ben buraya ait değilim. Heybeme birkaç kitap atar, yola koyulurum, annem saçımı 2 örük yapar yolda açar savurur rüzgara karşı yürürüm, cebimde bozuk para, biraz kâğıt bir de mürekkebi yenice bir kalem. Yol gider ben giderim yol gider ben yazarım yol gider ben okurum ve hep ardımda rüzgar bir de uçuş uçuş saçlar. Büyüyene ve seninle tanışana dek bunları hayal ettim ben, bunu istedim. Sonra sen benim yolum oldun, rüzgarım oldun, kağıdım kalemim oldun hani mürekkebi yepyeni hiç kullanılmamış. Sılam da bitti gurbetim de. Öyle çok sevdim öyle çok sevdim ki seni. Dünya yerinden oynadı, yollar da uzaklaştı sıla da gurbet de. Memleketim oldun, günebakanım, sevdam, alabildiğine büyüleyici. İçimde bir kaynamak, içimde bir çiçek. Huzursuzluğumu sildin, ben buraya aitim dedim sana. Sana ait. Aşk böyleydi, hep tanış olmak, geleceğe götürmek kalem gibi kağıt gibi rüzgar gibi ve uçuş uçuş saçlar gibi. Seni aldım, yola düştüm. Yola düştük, yollar bize memleket oldu sen bana memleket oldun. Ekmeğim suyum oldun. Sen ve ben. İki tanış, ruhumuz üflendiğinden beri, yüzyıllar öncesinden. Aşk da böyleydi, çok önceden tanış olma hissi, bulunduğun ortamı yadırgamama, bir an bile saate bakmama... O hisle büyüdü sevgim, kabına sığamadığı zamanlar oldu, taştı. Taşan her şey gibi yordu. Yoruldum. Yolumuz bitti. Dönüyorum.”

“Dönme.” 

“Beni bilirsin, başladığım şeyi bitirmeden bırakmam. Seni de götürüyorum, bu sefer içim kaynamadan sakin, bir dikili taşa ayak basıyoruz, seninle ben ve bir memleket kuruyoruz kendimize. Kimsenin ayak basmayacağı, yalnızca ikimiz. Üzerimizde gökkuşakları, güneş ve bulutlar. İçimizde dönmek türküsü, sakin, huzurlu. Yoruldum, huzura ihtiyacım var, konuşmamaya sadece yazmaya. Seni de değil, bizi de değil, başkalarını yazarım. Bizden farklı olanları, kök salanları, içinde huzursuz bir yaşam barındırmayan herkes gibileri.”

“Seni tükettim, sevgini kullandım, büyütmek yerine daralttım, ben böyle biriyim, küçükken beni bir kız severdi, yanağımı sıkar bazen kollarıyla boynuma sarılırdı, onu ittirirdim, ağlamaklı olurdu, içim acırdı ama gizli bir heyecan duyardım gözyaşları akacak diye. Akmazdı, döner arkamı giderdim, ben de hep gittim, duramadım, mümkün değilken gitmek ben hep gittim. Seni erişilmez gördüğüm anlar oldu, o zaman ittim seni, ağla istedim, ağladıkça kaldım, ağlamadığın anlar beni yeterince sevmediğini düşündüm. Beni her şeyden yollardan da daha çok sev istedim. Saçlarından, kaleminden, kağıdından kıskandım seni, belli edersem içimden taşanı tek başına gidersin ben kalırım diye düşündüm. İçimde kaynayanı bastırdım, tek başına sevdin, tek kişilik olmazdı aşk. Seni yalnız bıraktım. Şimdi dönüyoruz huzurlu ve sakin, ardımızda binlerce anı. Yormadan seveceğim seni, senin kadar.”

“Sevemezsin ama denersin. Saatimize bakmayalım. Zamanı hissedip tam huzuru yakalamışken yaşlandığımı hissetmek istemiyorum. Rakı içip eski anlarımızı düşünelim ve yola bir daha asla çıkmayalım.