"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi..."
O yerlerde ve var olan her yerde ise trenler onun yüreğindeki oyuğun içinden geçerdi bizzat. Bazen yük, bazen insan, bazen özlem taşıyan trenlerdi bunlar. Hiçbirini hissetmezdi; oyuk yutardı pas kokan demirin ağırlığını, etin sıcaklığını, duyguların dağınık akışını. Ama bazen -küçük bir an- trenin makas değiştirdiği zamanlarda sarsılır, ruhu titrer, belirli belirsiz sarı bir pırıltı geçerdi göz bebeklerinden. Aşina olduğu, bir o kadar da yabancısı olduğu bir ışık ve hissiyat... Anlamını bilmez, nedenini sormaz, içinde yığınla özlem barından bir trenin yolculuk ettiğinden habersiz "atlara ve uzaklara hayran" bir şekilde noksanı olduğu, bilmediği şeylerin özlemini çeker; rüyalarında yolcusu olduğu bir trende müşkül mevkilerde bilinmeze doğru yolculuğa çıkardı her gece.