şiir yazmam gerekiyormuş

çok susmuşum bugünlerde

söylememişim sevgi sözleri

şimdi ise şifa olsun diye hap içmeye çalışıyormuşum 

geçmiyormuş ne eni ne boyu kalan

incecik ve hiç öpülmeyen boğazımdan

kelimeler açmamış boğazımın yolunu.

 

kaybetmişim yolumu

henüz çocukken dünyada

sanki bir balona koyup salmışlar beni uzaklara

ne pamuklara sarılıp sarmanmışım

ne pamuk şekerin tadını bilmişim

ağlarken kimsesiz kedilere

insanlara bir şeye anlatmaktansa

evindeki farelere şiir dinletisi veren

bir kadına dönüşmüşüm.

 

uzun saçlar savaşçı ruhların belirtisiymiş.

uzamamış hiç saçlarım

yüreğimde kısa kalmış

dünyayla savaşmak için

okşanıp uzamayan saçlarıma bir çare

biberiye suyu kaynatmışım da

bulamamışım yüreğime bir alternatif.

 

öğrenememişim kötülerin karşısında durmayı

ağlayıvermişim.

vanası yok mu gözyaşlarımın

neden kapatamamış kimse

her gelen her giden daha çok açmış.

sonra vücudum,

her acıda, bir ısırgan otu gibi kabarmış.

başkalarına ilaç, kendime zehir olmuşum.

birileri bana düşen sevgiyi fazladan kullanmış

 

kalbimin yerini yoklayan ellerim,

kalemin yerini de unutmuş.

hem zamlanmış kalemlerde

idareli kullanmak lazım gelir bugünlerde.

 

aynı şeyleri yazıyormuşum hep

şerbetlendirip şerbetlendirip

(şeker de zamlanmış)

farklı bir şey yaşamıyormuşum ki hiç

ya bırakayım yazmayı

ya da karıncalar bassın içimi.

siz de böylece tuzlarsınız bana çıkan yolları

belki yolunuz düşer

açılırsa habur iki.

ama sakın kaçak gelmeyin

çok zaman kaybettim.

yeterince uzak kaldım sevdiklerimden.

dünya, yeterince yoruldu sevgisizlikten.

 

ekim geldi

iyi ki doğdun annem.