Serseri, paslı gri bankta bir müddet, birkaç yüzyıl oturdu düşündü...
Kalkmış yürür, uslu bir adam gördüm
Uslanmış da, ayakları altında zifir gölge benim,
Kalın da kaşlar, altında süzük bakışlar,
Islak gözler benim mi ?
Son yudumda karıştı, solist ve dilenci...
Çatlamış dudaklarından sızan ruhani, kadife ve eflatun ses
Her sonbahar Cicadoidea ile aynı yalanlı nükteleri ayrı notalardan söylermiş
-Unuttum
-Sedasız yaz geceleri gökten kırılmış yıldızları toplarım
Hıçkırdı gözlerinden tüm ezgileri, ağlamaklı
Düşünceleri ıslak ve çiğ, cebinden çıkardı
Şimdi serdi önüne hatırlamak için dilendi...
Zihnimi zehirlemiş küflü kağıtlara işli şiirler
Meğer her biri ölü müzesinde gassalmış
Birer birer hastalıklı yazgılarımı yıkayıp pakladılar sonra,
Sonrası hislerin itlafı...
Muklelerine dem salmış ağlayışları kırık, kesik ve göçük
Nedamet caddesinde gördüm gezdim,
Düşüncelerimden rendelenmiş sağanak halüsinasyonlar kafa çizer
İçimde balon satan bir çocuk
Dilinde bir çiğ şarkı, biraz geveledi ve son kez benim için söyledi
Medler nefes kadar yakın ve yakıcı
Bizde elif elif çektik, yandık ve,
Ve kul olduk
Sahici değil suskunluklar, efkarlar ilgi çekici değildi
Gören, dinleyen,
Okuyan öldü, yüzyıl oldu
Şiir düğümledim göğsümde, taşırdım
Göze geldim düşürdüm, kırıkları bağrımda
Şimdi bir yaralı, incir ağacının gölgesinde dinlenir sonsuzca...
Küf tutmuş lirik bakışlarında yürüyorum yol yok, gerek de yok
Yamukça dile dolanmış, dağların eteklerine yaslı bingeşik yolları
Bir urlu sözün kıyısında bir çırpıda yürüdük, beş bin üç güneş battı...
Firari, nüktesiz, kavgacı, virgüllerin son defa ayırdığı harflerle,
Kafiyelerin söve saya irdelediği yalancı baharları
Sanırım son defa iliklerimde itikaf ettim
Zaman yakın,
İfadesiz suratıma mesken göçebe bakışlar
Han aramaktan vazgeçerse
''Sen'' uçurumlarından atlar
Biraz ağlar, gideriz sandım
Ve uyandım
Şimdi geldiğim, uyandırdığın yer aynı
Bir zeytin dalına bağlı bir dileğe tutulu bedenin, henüz dipdiri, çok zaman geçmedi,
-Çok yüzyıl geçmiş,
Kül kokulu köklerin iliklerimde,
Hissettim
Ben kaybolduğun kahverengi ve gözlerinde kül kokusu
Ben elinde ki yapraktan gözlerine gömülü haki...
Sen, dilek ağacının gölgesinde bir mendile verilmiş söz
Ben derinlerinde bulduğun ıslak kibrit kutusu
Ve içinde ıslanmış giz
Hepsi benim
Ben,
Biz'im...