Yine bir günün ilk umutları süzülüyor

Yorgun gökyüzünden

Kasvetli bir gecenin

Yok ettiği insan benliklerine

Ve ben yine

O eski yük gemisinin kamarasında uyanıyorum

Sadece paslanmış bir yatak

Tahta kurularının yuva yaptığı bir masa

Ve üzerinde küflenmiş bir dilim ekmek görebiliyorum

Bir sis bulutu gibi içeri süzülen ışık

Dans ediyor yüreğimin çevresinde

Ama ben yüreğimi uzatıp

O yarı ölü ışığa bile dokunamıyorum

Masada duran o bir dilim ekmeğin

Küflenmiş yanını görmeye çalışıyorum

Belki diyorum

Belki o yaşam belirtisi

Çekip çıkarabilir beni

Yüreğimin hançerlediği bu paslı yataktan

Ancak sadece

Tahta kurularının ekmek üzerindeki karaltısını görebiliyorum

Uyumaya çalışıyorum

Uyurken görebileceğim bir rüya

Gevşetiyor sanki yüreğimdeki kelepçeyi

Ve tam uyku ile uyanıklığın arasındaki o derin boşluğa düşüyorum

Yerde buluyorum kendimi

Bu seferde kuduran deniz izin vermiyor

Yüreğimi o küf kokulu kamaradan çıkarmaya

Ve yavaş yavaş sürgün ediliyor

Bütün sevinçlerim

Bütün acılarım

Ve bütün yaşanmışlıklarım

Bilinmezliğim buğulanıyor

Dağlanmış yüreğimde

Duygularım kayboluyor

Yosun tutan benliğim içinde

Vücuduma dokunuyorum

Bir kaya gibi sert olduğunu hissediyorum artık kollarımın

Denizdeki acımasız dalgalar çarpıyor sanki bacaklarıma

Ancak ben artık yere bile düşemiyorum

Bir beton haline gelen vücudum inkar ediyor

Canlılık belirtilerimi

Ve ben

Artık

Uyanmak bile istemiyorum