İnsan doğuyor ve gözlerini açıyor. Başka bir çift göz için savaşmaya başlıyor. Onları o kadar istiyor ki ulaşmayı imkânsız kılıyor. Herkesten ve her şeyden farklı, çok daha yüksek bir yere koyuyor onları. Sonra kazmaya başlıyor. İçinde var edebileceğinden fazla yer açıyor onlar için. O gözlerde onun için ayrılmış büyük, karanlık boşluktan korkuyor ve daha yükseğe çıkıyor. Kaçmak için… Sonunda o kadar yükseğe çıkıyor ki artık korku kalmıyor, tabii onu oraya çıkaran insan da görünmez oluyor. İçinde yarattığı derin boşluğun içinde yankılanıyor çığlıkları. Daha da uzaklaşıyor gözlerden ve fark ediyor ki o da çok yükseklerde, onun hiçbir zaman giremeyeceği bir boşluğa bakıyor. Hissedilen her şey sonunda yok oluyor. Gecenin karanlığında gülümseyen ayın altında… Hissettikçe hissizleşiyor insan. Gün geçtikçe kendisi olmaya çalışıyor. Bu mümkün değil! İnsan sürekli başka insanların gölgesinde olduğu için hiçbir zaman gün yüzüne çıkamıyor. Çevresi bir kabuk gibi sardığı için onu, o kabuklara çarparak şekil alıyor. Hiçbir zaman farklı bir insan olmak mümkün değildir. Kabuğuna göre farklı olunabilir. Kabuk kırılmış ve daha özgür olunduğu düşünülebilir. Ama bu özgürlük ancak başka bir kabuğun soğuk yüzüne çarpana kadar var olabilir. Bu sonsuz kabuk döngüsü içinde şekillenir insan. “Sen” denildiğinde aslında kendisinden, diğerlerinden ve herkesten bahsedilmiş olur. Kendimize yüklediğimiz, özel kabul ettiğimiz yetenekler ve görünüşler… Herkes bir başkasının yansımasıdır. Sadece bazıları güneşin altında daha parlak, o kadar.
Yukarı Dönüş
Yayınlandı