Şimdi saliseler, biz onlara dikkat etmeyince geçip gittiler. Hâkeza saniyeler de.Tozu toprağı birbirine kattılar. Biz de o toprağı yuttuk. Biz zamanı yutkunduk da, zamanın bizde yutkunamayacağı bazı şeyler vardı. Yeri geldi ve şimdi, zaman bizi kustu. Bazen çetrefilli kelimelere değmeden anlatmak gerekir; çetrefilli işlere girmediğimiz için zaman bizi kustu.
Peki biz ne yaptık? Hiçbir şey. Sorun tam da bu; biz hiçbir şey yapmadık. Ya horozdan daha erkenci ya da geceden daha gececi. Günlüklerimiz, bu gerçeklere gebe. -Tabii eğer bir şeyler yapma zahmetine girip günlük yazdıysak-.
Elimizi kolumuzu kendimiz bağladık. Olmayınca da şımarık çocuklar gibi dudak büküp ağladık. Büyümenin zamanı gelmedi mi?
Dünyadaki tüm iyi fikirleri, tembelliklerimizi yenip eyleme geçirebilseydik, akıp giden zamandan "keşke" dilenmezdik.
Zaman bizi çarkında çevirirken, biz başımızın döndüğünü fark etmedik.Nutuklar atıldı, sözler verildi, gözlere varıldı. Bunların hepsi zamanla, küçük bir göbek bağıyla ilişkili. Biraz daha parmak ucunda yürüyebiliriz, zaman bizi fark etmiyor sanalım diye. Anca biz böyle sanırız zaten. Sonra bunlar karın ağrılı sanrılara dönüşür. Zaman bizden gafil değildir. Akrep ve yelkovana gafil avlanan biziz. Biz ve bizim geçlerimiz.
Kırgız bir arkadaşım, ben bir şeyi geç yapınca şöyle demişti; ''Öğleden sonra oldu!'' Evet, çoğumuzun hayatında belirsiz öğleden sonraları var, onları hâlâ boş geçirdiğimiz. Şimdi silkelenip kendimize gelmeliyiz, zaman bizi kabul edene kadar...
23.44