Zamanın sarmalında silinmeyecek,
Her adım, bir kadîm iz bırakır.
Gizlidir özün hakikati,
Ve her ruh, kendi arayışında boğulan,
Bir kuytuda yankı bulur.
Gör ki,
Düşlerin kenarında kaybolan bir akıl,
Sonsuzluğun efsunu içinde,
Bir kuşun kanatlarında asılı kalır,
Kendini unutturmaya meyillidir.
İnsanın ömrü, karanlık bir çukurda,
Görünmeyen kökleriyle topraktadır.
İçinde çürüyen her düşünce de,
Bir başka dünyaya kapı açılır.
Ne zaman ki, insan kendi suretine bakar,
İzler, uzaklaşır.
Ve bir başka benliğe,
Daha derin bir bakışla düşer.
O zaman, bil ki,
İnsan, gövdesinden evvel kaybolur.
Fakat, ne bu âlemde varlık vardır,
Ne de varlıkta huzur.
Her ömür bir yangın, ateşten küllük,
Ve her kül, yeniden doğan bir umuttur.
İçimizdeki kıvılcım,
Sonsuzluğa meyleden bir hıçkırık,
Ona dokunmak isteyen eller…
İnsanın en karanlık düşünceleridir.
Ve belki de, hakikat;
Kaybolan düşlerden ibaret,
İnsan ne kadar kendi özüne yaklaşırsa,
O kadar daha derin bir boşluğa düşer.
Zira, her bir düşüncenin içinde bir eksiklik,
Ve her eksiklik, bir sonsuzluk arzusudur.
İnsan, her zaman bir yolculuktur,
Bazen hedefsiz, bazen kaybolmuş..
Bir şekilde hep yol alır,
Çünkü varlık, bütün yolculuklarda
En derin cevaptır.
Ve tekrardan bir tohum düşer toprağa,
Kökleri nehrin suskunluğunda büyür,
Fısıldar ona her adım:
“Zaman, benim parmak izimdir.”
Ama toprak nehirden öğrenmez,
Çünkü nehir, kendini anlatmak için akar.