Buğulu camların arkasından karşıdaki hastane duvarına benzeyen, rutubetli, beyazı solmuş duvara bakıyordu. Arada bir kendini gülmeye zorluyor, tekrar ürkütücü çehresine dönüyordu. Çehresini ürkütücü yapan neydi? Donuk bakışları mı, yolunmuş dudakları mı, kalın ve şekilsiz burnu mu? Belki hepsi, belki de hiçbiriydi. Zaten onu ilgilendirmiyordu ahmak diye nitelendirdiği insanlar. Anlamsız ve alçaltıcı buluyordu bir insanın özellikleriyle ilgilenmeyi. İşleri, güçleri, dertleri yok muydu bu duvar saatlerine benzeyen ahmak oksijen israflarının? Yine aklını bu gereksizliklerle meşgul etmişti. Kaşlarını çattı, öfkeli bir nefes verip boğazını temizledi.

                                     

18.01.2023

Çarşamba