Bu aralar bağrı yanık bir Anadolu türküsü gibiyim. Ne tarafa dönüp baksam orada anlamsızlaşıyor varoluş kavgam. Düşünceler eskitiyorum hasret ve sevda arasında, prangalar eskitemedim henüz Ahmed Arif ağabeyim gibi. Yazdığım yazılar bomboş geliyor defterlerde, taslaklarda, saçımı döken yastık bile beni kabul etmiyor uyku içinde. 

Bu aralar, bağrı yanık bir Anadolu türküsü gibiyim. Rahmetli dedemin bıraktığı tek miras diyebilirim. Ne zaman bir âşık sesi duysam gözlerim kanlanıyor, göğsümüm orta yerine kararmaya yüz tutmuş bir dünya oturuyordu. Korkmadım, hâlâ direniyorum odamın nasırlı rutubetinde. Bir gün bu direnmeler bitecek, sessizliğe gömüleceğim.

"Dostlar beni hatırlasın, Aşık Veysel Şatıroğlu."


Bazen size de oluyor mu, bilmiyorum. Hiç kendinizi anlamsız buluyor musunuz? Yazdıklarınızın arasında kayboluyor musunuz? Saçınız uzadıkça kimse zaten ilgilenmiyor diyip daha da uzattığınız oluyor mu? Benim uzayan her saçımda yalnızlık var. Tanrı ne nahif yaratmış beni, saçlarım kesildiği zaman yerdeki kıl güruhuyla ayrılık konuşması yapma isteğim olmuyor da değil. Sevmeler, gitmeler, hayatla cebelleşmeler tıpkı seksenli yıllara ait gibi. Sanki az sonra üstteki komşu, plak sesiyle çok yükselen yanık türkü için kapıma gelecekmiş gibi. Bu sefer kendimi anlatmak istedim, Mahirliğimin arkasına gizlice saklandığıma odamın kapısı toprak olsaydı, her zamanki gibi yüzüme yine kapalı olacaktı. Ne de olsa toprakla karışmıyor muyduk bu hikayenin sonunda?


Bu aralar bağrı yanık bir Anadolu türküsü gibiyim. Ne tarafa dönüp baksam okumuş olduğum kitaplar var, bazıları yırtılmış ama atmak bile gelmiyor aklıma. Bazen tüm kitapları, yazılarımı, anı kutumdaki eşyaları toprağa gömme hissim geliyor. Belki ayağı takılan bir avcı, define buldum edasıyla eşelerken beni bulur yıllar sonra.

Hayır, öyle düşünmeyin! Megaloman bir yazar adayı değilim. Sadece yazdıklarım, kitaplarım, kişiliğimin sınırlarını belirlemiş etkenler hazine değil midir?

Ey güzel insan! O insanı gömemeyeceğime göre. O hazineyi bulmak sadece ayrıştırıcı dediğimiz bitkilere ve hayvanlara kaldığı zamanlarda olacak. Selalar eşliğinde.

Ne için varım ben? Yıllar sonra gecenin bir vaktinde uyanık, yarı sersem hâlde yine sizlere yazı yazıyor olur muyum? Ya da sen, üşenmeyip okur musun?

Bilmiyorum. Belki bir yerlerde buluşur, kahve içer, bu dünyaya özgürce bir kahkaha nidasını biz de kondururuz. Yıllar çabuk geçiyor, çocukluğumu gün geçtikçe hatırlayamadığım zamanlar oluyor. Kimse bana hastalıklı gözlerle bakmasın diye çaktırmadan laf cambazlığı yapıp aile üyelerimden bilgiler de aldığım doğrudur. Bir kırtasiye battı, bir şair doğdu yeryüzünde! Bunu siz unutur musunuz? Bilmiyorum. Ama ben bunu ölsem unutmam.


Bu aralar bağrı yanık bir Anadolu türküsü gibisim. Hiç şehir görmemiş bir köy çocuğu gibiyim, parasızlığın dibini de görmüş, yüzü de bazı zamanlar fazlası ile gülmüş. Hayvan sevgisi ile ruhumun çeperi taşmış, ormanlara gömülen kitapları rafıma koymuş bir çoçuk gibiyim. Bu aralar, bağrı yanık bir Anadolu türküsü gibiyim az da olsa beni dinler misin? 


Fotoğraf için Eda Kutlu hanımefendiye teşekkür ederim.