Toprak mı?
Bir çocuk uyuyor annesinin dizinde
Artık metropollerde sıcak evler,
Büyükçe betonlarda hamuş,
Artık yaşamın yüzüne sürülmüyor.
Çığlıklar yalnızca makinelere yazılmış çağımda
Çağım kara yağ lekeleriyle, paçavraya ayrılmasıdır giysilerin.
Uzunca bir caddeden, başım dik geçemiyorum nihayet
İşte bu, gerçeğin dahi yanılmasıdır bende
Gerçek yani, en fazla ne kadar durabilirdi ki üzerinizde?
Şehirleri şehirlere bağlamışlar kızmadım
Ben alışkınım zaten olacaklara, olmadan...
Evrenin sırrı, bir tozlu kitapta kalır da, saklanır mı hiç?
Olacaklar, olacaklar ve evvel
Evvel, gözlerime bir şeyler damlatmakta
Bağrı delinir orman orman bize gelmez
Dağlar yokuşlanır bilmezden gelinir
Uyku ve matem denklemi kurulur, belden yukarı
Toprak..! Değil.
Su mu?
Dilinde bir şey var çocuğun
Bir kesik, belki bir yeni nesil yaradır.
Yutkunur durur annesinin dizinde
Kuruludur düzen, o henüz gelmeden
Gidilir yol, kalmaz bir yolunun izinde
Bulutları emziren bir gök tanıyorum
Onu izliyorum, günübirlik misafirliklerimle
Düşürmüyor kimseyi çıktığı yerden
Ve adını, vefaya yazıyoruz
Bir ardında ölümü anarken
Kıyıdan uzaklaşıyor bir mahi, şehre doğru
Geçiyor kalabalık akşam caddelerinden
İki bira içeyim diyor insanların içinde
Konuş dedikçe yemin ediyor
Üşüyüp gidiyor.
Dökülüp gelen yüzü yüzüm değildir
Öylecek katil gibi ölüme teşne
Parmaklar, soğuk ve kıpraşmak
Su..! Değil.
Hava mı?
Ağlıyor, annesi yüzüne dokunuyor.
Bir baygın yüz ifadesi nefesi kesiliyor
Düşüyor; annesi koşuyor.
Unuttum; bilmiyorum söz.
Şehirler büyüyor çirkin canavarlar gibi
Artık ne yapsa suç korkusunda
Artık insanlar korkak ve cesareti anlatıyorlar.
Bu bize yetmiyor.
Yukarıdan düşüyorum yekpare
Rüzgar kesiyor bir yanımı
Estiği bağdan tanırmış, düşeceği zülf-i siyahı
Öyle yabanıl bir yüzle yeniden
Hatta, yeniden değmeye değmiyor.
Omuz verecek refik değildir
Yüz bulur sevişmeye, davranır her manadan
Üstünde üşür dünyanın, içinde şişer de
Hava..! Değil.
Ateş mi?
Korkuyorum benden bilecekler
Bir davranıp silemedim adımı ölümlerden
Koşup kaçtığım görseler
Korkuyorum, ölüme gerekçe olmaktan artık
Sarılıp dört kucak evvelden, aşiyan ediyor
Ak pak ediyor kimse bilmesin en kirli yüzleri
Bir doğumu bir ölümle gözleştirmek, ne ayıp
Oysa biz sadece, kırmızının içini emmeye gelmiştik diyecek
Günahkar!
Çukur çukur çekiyor içine kavl midir?
Bir büyük duman sıyrılır ki şehirde insan kalmaz derim
Kalmaz derim güler yüzüme
Var mı ki?
Bir küfürle ayırır eskisini yenisinden
Cismi şehvet, ismi şehvet
Kendi şehvet...
Açılır yalımlardan dev dağlar boyunca
İşte alem-i gayba ismini veren ankanın özü
İşte evvel!
Evvel! Ateş!
Şimâl Doğançay
2020-05-21T02:47:56+03:00O zaman şiirlerinde nicesini bulmak ümidiyle :) Emeğine sağlık :)
mocan
2020-05-21T01:54:29+03:00Çok teşekkür ederim şimal, şiir konusunda en rahatladığım konu o biliyor musun? Ne yazdığımı bilmese bile kimse bir tat yahut başka bir hissi geri çağırsam bile yeter diyorum. Anlamı yüzeyde olmayan bi şiir ve bu tarz şiirlerden bir beklentim de senin tam da bulduğun şey :)
mocan
2020-05-21T01:52:19+03:00Çok teşekkür ederim yasemin, ateş kısmını sevmen belki de benim diğerlerinden ayrı tutmamdandır. Belki de senin dimağında hoş yer etmiştir. :)
Şimâl Doğançay
2020-05-21T01:13:26+03:00Okurken dilini bilmediğim bir şarkının hikayesini tahmin etmeye çalışıyormuşum gibi hissettim, güzel bir yolculuktu.. Tebrik ederim👏🏻