Bir taka geçti ırmaktan acı yüklü heybesiyle 

Irmak soğuktu 

Poyraz gibi soğuk 

Asiydi ırmak 

Samyeli gibi asi 

Taka mazi gibi eski

Bocalmış bir kaptan gibi sersem


Bir ağacta tutuklu kaldı heybenin teki 

Heybede annemin geceleyin kesip gündüze uzar dediği örgü örgü saçları duruyor öylece 

Ağacın buruş kökleri hangi kıyıya vuruyordu ki  

Bükük dalları aralayıverdi paslı penceremin çiftini 


Ansızın irkildim kabustan ve kanadı yaranın en derini 

Vakti zar zor çözebildim gölgemin şemailinden 

Sonra duvar dibine çöküp bir bir anımsadım ölülerle bıraktığım yaşanmışlıkları yalnızlığımca 

O an bir turna sürüsüne karışıp göçüp gitmek istedim bambaşka diyarlara 

Lakin payıma da uçurum kenarı kalmış 

Hem hangi sürü arasında yer vardı ki bana 


Bir başıma kanattm yaramı 

Annemin üflediği gibi

Üfledim yarama

Bu eylemimle 

Günlüğün tozu kalemin mürekkebine karışıverdi 

Sızımı fısıldadamıştım semaya bir kavruk dudak arasında 

Annemin hiçbir dile çeviremediğim o ağıtlarından yaktım

Karşıki dağdan yankısı duyuldu 

Devam ettim susmadan 

Ve ne garip ki hiç susamadan