Mağaraya girdiğinde ait olduğu yere döndüğünü hissetti. Boğucu hava, soğuk ve zifiri karanlık... Işığın acımasızca hırpaladığı son birkaç günü işkence gibi geçmişti. Geçmişin sırtına bağladığı mumla yaşamaya çalışan bir gölgeydi. Yalnızlıkla kavrulması gerekirken önce Ren, ardından Sato ile birleştirmişti hayatını. Nefes almayı bıçakla keser gibi kesti. Dışarıda kopan küçük kıyametin dikkatini dağıtmasına izin vermedi. Ses çıkarmamak için önce topuğunu, ardından parmaklarını basarak yürüyordu. Göğsü yere değecek kadar eğilmiş bir vaziyetteydi. Birkaç adım ötesinde yanan meşale, hedef tahtasını aydınlatıyordu. İki haşere korkudan tir tir titreyen çocukların etrafında geziyordu. Endişeli oldukları belliydi. Çeliğin havayı keserken çıkardığı ıslıklar, acıyla yükselen çığlıklar ve Sato'nun azgın boğa gibi çıkardığı sesleri onlar da duyuyordu. Dışarıya çıkıp çıkmama konusunda tartışıyorlardı. Sahte bir cesaret gösterisi için hayatını riske atmak cazip gelmiyordu hiçbirine. Hikan, cübbesinin başlığını aklar düşmüş saçını gizlemek için taktı. Islak duvara iyice sokuldu. Yerdeki küçük bir taşı attı haydutların önüne. Mağaradaki herkes irkildi. Bir tane daha attıktan sonra beklemeye koyuldu. Haydutlardan birisi ürkek adımlarla mağaranın karanlık tarafına geçti. Hikan, yaklaşan adamı ayak bileğinden yakalayarak yere devirdi. Bağırmasına fırsat vermeden hançerini boynuna geçirdi.


Sato'nun hiç kimseyi affetmeyeceğini, esir alması gerektiğini tahmin edebiliyordu. Geçmişinde nefretin saf hali çok kez çalmıştı kapısını. Sato'nun gözlerinde de alışık olduğu nefret vardı. Taze yaradan oluk oluk kan akıtan cesedi mağaranın aydınlık tarafına itti. Kanın mide bulandıran kokusu ile ölümün donuk yüzüyle tanışan çocuklar çığlıklarıyla mağarayı titretti. Cesedi incelemek için eğilen adamın boynuna avını kovalayan bir panterin çevikliğiyle atıldı. Hepermiyon'un varoşlarında yaşarken öğrendiği teknikle kısa sürede bayılttı. Bir düzine çocuğu birbirine bağlayan ipi çözmek için ilerlediğinde gördüğüne inanamadı. Okul çağına girmemiş çocuklar da bıyıkları yeni terlemiş gençler de yakalanmıştı. 'Perjev gibi bir şehirde bile insanlar huzurla yaşayamıyor demek. Nasıl bir çağa denk geldim?' diye düşündü.


Sato ise göğsüne saplanmış mızrakla boğuşuyordu. Canı fena halde yandığından ellerinde güç kalmamıştı. Yarım parmak kadar saplanmış keskin çeliği çekip çıkaramıyordu. Mızrağın diğer ucundaki cılız kollar Sato'nun acısını perçinliyordu. Titreyen elleriyle son kez çabaladı. Beceremeyince bir öfke sızdı bedenine. Köşeye sıkışmış fare gibi tüm gücüyle vurdu mızrağın sapına. Tahta tıpkı sahibi gibi bu darbeyi beklemiyor olacak ki çatırdayarak kırıldı. Sato mızrağı etinden çıkarıp karşısında duran adamın alnına sapladı. Kanayan yarasına elini bastırıp yüzüstü yere devrildi. Ölmeyeceğine emindi. Daha hayati yerlerine, daha derin yaralar almış; buna rağmen hayatta kalmıştı. Hikan, Sato'yu yere yığılmış halde görünce öldürüldüğünü düşündü. İçine düştüğü beladan sıyrılmak, Ren'i de yanına alıp Aetir'e dönmek istedi. Sonrasında Sato'nun ölümünden emin olana kadar bu fikri rafa kaldırdı. Onu gerçeğe yaklaştıran her adımından nefret ediyordu.


''Ölüyor musun?'' diye sordu buz gibi bir ses tonuyla.


''Tam aksine iyileşiyorum.'' deyip doğruldu Sato. Göğsündeki ince yarıktan geriye silik bir iz kalmıştı. ''Çocukları kurtardın mı?'' diye sordu ardından. Canı pamuk ipliğinin ucunda sallanırken bile aklında Hikan'ın başarısız olma ihtimali vardı.


''Evet. Başlarına bir şey gelmemiş.''


''Bir şey gelmeyeceği aşikardı zaten. Kirli işlerde aracılar elini kirletmez. Hele ki ayinlere kurban temin eden aracılar, işi patronlara bırakmak zorundadır. Ayin gerektiği gibi düzenlenmezse ödemelerini alamazlar.''


''Nereden öğrendin bu bilgileri?'' diyerek Sato’nun yanına çöktü.


''Manastırda bize neyin kötü neyin iyi olduğu kesin bir dille anlatıldı. Hangi kötülüğün karşısında duracağımız konusunda özgür bırakıldık. Hırsız, katil ya da düzenbazları cezalandırmak zihnime hep sorular ekmiştir. Sanki görevim yarım kalmış hatta her şey daha berbat bir hale gelmiş gibi hissederim. Fakat mevzubahis kötü, çocukların saflığından beslenmek isteyenler olunca tereddüt etmem. İki kez dışarıdan müdahale ettim. Uzak bir geçmişe ait bir anı fakat bir seferinde ise tam göbeğindeydim."


''Gizlice aralarına mı sızmıştın?''


''Hayır, zaten onlardan biriydim. Ayindeki görevim kurban edilmekti.''


''Nasıl yani? Şunu adamakıllı anlat.'' dedi Hikan cübbesini el yordamıyla temizlerken.


''Diğerleriyle bir araya geldiğimizde anlatırım. Hikayem birçok kez anlatılacak türden değil. Bir an önce çocukları güvenli bir yere götürmeliyiz.'' dedikten sonra ayağa kalktı Sato. Mağaranın önünde sıralanmış çocukların üzerinde gezdirdi gözlerini. Yaşları, boyları, kiloları farklı olsa da hepsi aynı korkuyu taşıyordu yüzlerinde. On üç sene önce Osutsa Köyü'nde Sato'ya yapışmış korkuydu bu. Hikayenin sonuna gelindiğini haber veren, bir daha gökyüzüne bakamayacağını hissettiren, yapış yapış bir korku... Kana bulanmış keskin bıçak boğazına doğru ilerlerken avazı çıktığı kadar bağırdığını hatırladı. Yaşların istila ettiği gözleri kuruyacakmış sanarak dudaklarını ısırdı. Güçlü görünmesi gerektiğinin farkındaydı. Karşısında duran çocukların birkaç senesi ağzından çıkacak cümlelere bağlıydı.


''Sakin olun çocuklar. Az sonra evinizde olacaksınız.'' duraksadı. Sihirli olarak adlandırılan sözcükler dilini terk etmişti. Samimiyetin rahatlatıcı tonu sesinde bulunmuyordu. Gülümsemenin işe yarayacağını düşündü. Dudaklarında kırık cam parçalarını andıran çarpık bir gülüş belirdi. 'Birisi mağaranın içinde baygın halde yatıyor. Sorgulamak isteyeceğini düşündüm.' dedi Hikan onun çırpınışına son vermek isteyerek. Sato sakar adımlarla mağaraya doğru ilerledi. Hikan cübbesiyle soğuktan titreyen bir çocuğun üstünü örttü. Üzerinde ince gömleğinden başka kıyafet olmayınca, çocuğu andıran cılız bedeni bütünüyle ortaya çıktı. Bu sayede haydutları tuzağa düşürebilmişti. Dizlerinin üstüne çöktükten sonra yüzüne sıcak bir gülümseme yaydı. Zamanında uğursuz amaçlarla kullandığı rol yapma yeteneğini iyilik için kullanacaktı. Sato'nun niyetini anlamıştı.


''Her birinizin yüzünde kahramanların ışığı var. Büyük maceranızın böyle baltalanması üzücü olmuş. Ürkmüş olmalısınız. Aksi takdirde haydutları tepeleyeceğinize eminim.'' dedi. Korkunun soğukluğuna yenik düşmüş gözler Hikan'ın bahsettiği ışıkla yandı. Hikan konuşmasını sürdürdü. ''Adınızı tarihe kazımak için ihtiyacınız olan tek şey biraz daha büyümektir. Sizi kurtaran ağabeyiniz kadar heybetli olmadan yolculuğa çıkmayın. Ailenizden kopmak için henüz çok erken.''


Sato birkaç dakika boyunca mağarayı ve cesetlerin üstünü araştırdı. Bin dört yüz yıllık topraklarda onlarca kült ortaya çıkmıştı. Bir kısmı gereken ilgiyi göremediği için kendiliğinden tarihe karışmış, bir kısmı Kangiri Lejyonu tarafından yok edilmişti. Hükûmete kabul ettiği birkaç kült varlığını kapalı kapılar ardında sürdürebiliyordu. Bunlardan herhangi birini işaret eden yazı, seramik ya da kumaş parçası bulmak istiyordu. Koca mağara Sato'ya ufak bir ipucu bile sunmadı. Hayal kırıklığına uğramıştı. Yerde iki büklüm yatan adamın vereceği bilgilere kalmıştı işi.