ne dolu ne dizgin gittim
şimdi dörtnala atımdan iniyorum
dünya bir harede savruluyor
ben ücramdan savruluyorum
hâlâ nasıl oluyor da
kendime dair bir şeyler söylüyorum
hâlâ nasıl oluyor da bir nergis
kararan yerlerinden bana güzel kokuyor
hiç utanması yok mu gündüzün
gecenin ortasından şakaklarıma doğuyor
paktagan günlerinden kalma bu ağzım
bin yıldır bana bir şeyler söylüyor
ey kalmak
gitmekten vazgeçmemin bedeli
ben ne senin ne de gitmek istediğim ücranın paryası olmadım
hangi güne ayak bassam gökyüzü ağarıyor
aklına ben geliyorum çingenelerin
bütün büyük acılarda
bütün büyük acılarda
yaşamak, zapt ettiğim yerden kırılıyor
katlanıyorum yaşamanın andıyla
hıncım bir parede savruluyor
ben savruluyorum
benim hıncım dağlardan hallice
toprağın ve suyun lafzını tenimden ağıyorum
ey kurak bahçelerin umudu
ey tohum tohum serpilen yaşamak
benim bu, ben olmalıyım
göğün hamisi olarak üstünüze yağıyorum
çünkü biliyorum
birbirine büyük ırmaklardan akan ağızlar
elbet sararan gövdelerini yüreklerin, damağına cerh eder gibi sulayacaklar