Hikayenin başından geliyor bu olur olmadık sokaklarda kaybolmalar, tabelaları gözden kaçırmalar. Araba kullanmayı da bilmeyince, yürüyecek çok yolu oluyor insanın. Ağır bavulları tek başına taşıyorsun, bir bakıyorsun olmaman gereken başka bir durağa varıvermişsin. Hele ki yol ayrımlarını kaçırıyorsan, ezberlediğin yerleri unuttuğuna mı sinirleneceksin her seferinde yanlış yolu seçtiğine mi, bilemiyorsun. Zamanla o ayrımlardan kaçmamayı öğrensen de arabada değilsin ki, dikiz aynasından göresin beyazlayan saçlarını. Zaman geçiyor, endişen artıyor.
Yol bulmayı hiç beceremem biliyor musun?
Yine de ara sokakların kaldırım çiçeklerine gülümserim, yeni gördüğüm yerlere heyecanla bakarım, sevebilecek birkaç kedi bulurum belki.
Ama belki de istediğim yere vardığımda kaçırmış olabileceğim her ihtimal için, yürüdüğüm yoldan bir mutluluk çalmaya çalışıyorumdur. Daha da kötüsü, belki de ben hiçbir yere varmak istemiyorumdur. Öyleyse yollarımı hiç uğruna yürümeyi kaldırabilir miyim?
Görüyorsun işte, ben yol bulmayı hiç beceremem. Kendimi bulmayı da becerememiştim zaten. Sence başıboş dolaşmak beni daha özgür yapar mı? öyle değilse elimde hiçbir şeyim yok demektir
ama biliyor musun, sanırım kaybolmayı sevmeye başlıyorum.