Kuyular, uykular derin 

Uyulur elbet 

Düşülür bir kuyuya 

Büyürsün nihayetinde 

Etinde, kemiğinde

Derdinde kör sağır siluetinde

Büyür elbet yarım güleç ay ışığı nezdinde 


Hanlar, kadehler, masalar kırık 

İçilir el elbet 

Soyulur yılanın derisi

Oyulur bilmem kaç yıl anının serisi

Kırıklarımızı orada masada bıraktık 

Yüreğimizi korda tasada hiç ettik 

Dövüldü demir misali 

Taş da değildi oysaki 



Patika yollar, canına yandığımın şu dağları girdap 

Dönülmez artık 

Geçilmez elbet

Seçilmez sisten uzaklar 

İsten tuzaklar  


Pencereler, ağaçlar, gözler yaşlı

Ardımızda bıraktıklarımızın pencereleriydi

Ağaçlar göçmen kuşlarındı 

Sorulmaz mı 

Sorulur elbet 

-Peki yaşlı gözler kimindi 

Belki de bizimdi 

Şimdi dökülür elbet kavrulmuş dudakta sigaranın külü 

Onca dem susmuş dilde süslü cümlelerin püskülü