En nihayetinde geldi çattı veda vakti. Bu satırlara son kez ekleme yapıyorum. Cennet evinin yolunda olduğumuza ne kadar inanıyorsam dün, yolun sonundaki kapının açılmayacağına da o kadar inanıyorum bugün. Beklenebilecek bir olgu olsa şahidimsin orada bir ömür yeşertirdim, ama değil. Ben Elest Bezmi’nden beri taptığım inancımdan, yedi cihana direttiğim inadımdan, senden dönüyorum.
İnan bana bu sahiden soylu bir veda. Bugün alacakaranlığa sıkıyorum son kurşunumu ve inan bilmiyorum, ellerin hâlâ beyaz mı? İsa’nın kalbi söndü bir gece, dogmatik temelli olguları tarihe gömdük bir kış sabahı. Sen güneşleri batırdın tüm Ra’lara rağmen, Kızıldeniz’i iki kıtaya ayırdın ortadan, evet, hepsine teker teker şahidim fakat bizim Sûr’umuza üflendi bak bu güz. O yüzden bunların artık hiçbir önemi yok. Baksana, İbrahim’in yıktığı putların üzerine şehirler inşa edildi. İkimizin nezdindeki o ütopya terennümünün miadı doldu, demek ki dünyaya uyanıyoruz bu sabahtan itibaren.
Sen bir zamanlar dünya borsalarını çökerten, savaşları sebep olan, göçler başlatıp akabinde o göçleri durduransın. Evet, bir zamanlar öyleydin. Hâlâ da olabilirsin ama artık ben değil, başkası için mümkün bu. Bendeki tezahürünü güzeşte renge boyadım, siyah beyaz anılarımdasın sadece. Bir daha yaşanacak bir hayat değilsin bana, orada o fotoğrafta güzelsin ve orada kalmaya devam et. En babasız evlerin yetim kalmışlığı kadar hüzünlü, tüm insanlığın vicdanını rahatlatmış kadar hür bu veda. Giderken yanıma son olduğunu bilmediğim sarılmamızı, yarım kalmış sandığın şeyin bitmiş olmasının hüznünü alacağım en çok.
Aklına gelirsem eğer bil ki harbiden yarım kaldık ama bu hikayeyi yazmaya başlayan yazar bitiremeden öldü, bizim suçumuz değil. Severek ayrılanlar bilirler ayrılığı ve ben kaburgalarına kadar bildiğim ayrılığı bu gün itibariyle Antik Yunan mezarlığına gömüyorum. Tarih yazıp tarih olduk. Yaşanmamış kadar da eskideyiz.
Elveda sana,
Bir elvedam da aşka…
Gemiler sapasağlam, yaktılar denizleri
Bekleme sevgilim, dönmem artık geri.