bindiğim otobüs terminalinin yirmi altıncı peronunda

kavuşulmayı bekleyen bir mesafe kadrajlığı

kutsanmış mücadelelerin gövdesel ağırlığına tanıklık etmekte

ne garip anlatamıyorsunuz

dışarıdan bakamadığınız kendinize içeriden pansumansal müdahaleler yapılmak sureti ile

iki göz, iki çeşme ağlayanınız olmadan kanat çırpıyorsunuz

muhakkak bu tahammülsüzlük değil

umutsuzlukları götürmeyi reddeden güvercinlere destektir

buralar pek de oralara benzemiyor, suratlar duvarlara asık

olmazlara meyilli olan detaylar, Tanrı’yı pek de mutlu etmiyor

usulca bir kent yıkılıyor şimdi

ve kazıbilimciler enkaza yönelik sistemsel eleştiriler getiriyor

 

ablam ben çok küçükken öldü

otobüs camları ne kadar da düşüncesel izler bırakıyor

acılar el sallıyor yaşam kitabının arasından

bir sonraki hayatta

şayet o da mümkün olursa

mütemadiyen ablama sarılmak isterdim.

sözcüklerimiz dikenli iken yüzlerimizin asık olduğunu da kim söylemiş

şimdi daha ben bu uzakları bilmiyorken abla

bu hızlı giden otobüsler nereye yetişecekler?

zihnimde binlerce görüntünün parıltısı

diktiremiyorum aklımı bir terzinin makinesi ile   

ve diyemiyorum kayda değer anılar uykuda diye

 

acaba son durağa vardık mı kaptan

acele etsek iyi olacak

göz kapaklarım uçurumsal düşüşler hazırlıyor

şu zamanı durdursa ellerim

dillerim veda sözcüklerini es geçer

hiç üşenmedim az önce oturup anılarımızı saydım

tamı tamına üç yüz altmış yedi

bana kalırsa eve dönmenin vakti artık

odan yerinde duruyor, geçmeyen acılar da öyle

artık dinlenme molaları soluk almaya açık alanlar yaratmıyor

şikayet etmiyoruz, merhamet de dilemiyoruz

sen gelemiyorsan biz niyet ettik gelmeye

 

benim azalmaya niyetim yok

ancak

tahribatlar yeni karanlıklar yaşatıyor yaşamın içinden

ve kimsenin bilmediği yerlerden mektuplar alıyorum

''Yorgunlar mezarlarını kendileri kazarlar.” başlıklı

şimdi kaç şiirlik gülüş saklı vurulan güvercinlerin kanatlarında

ya da kaç ağlamaklı dize gerekli uzaklıkları yakın edebilmek için

yeni boşluklar yaratmak yok abla?

üzerime geliyor iyi konuşlanmış kalabalıklar

sorsalar şayet bana, faniyiz diyeceğim

elbet hakikat çarpıyor,

derin sulara teselli bakışlarımızla.

artık ne kadar anlatırsak anlatalım

boğulacağız yokluğunun ateşinde

 

dur duraksız sana doğru geleceğim abla

yolda trafik lambaları olmasın

orada ol lütfen,

pekâlâ kapıda kalmak hüznü dışarı aldırır, ama mutlulukları içeri sokmaz

heybemde zafer naraları

şakaklarımda haklı galibiyetin gülünç ifadesi

annemin ördüğü kurdeleli atkıyı getireceğim

galiba uykunun soluğundayız abla

bana bir şeyler anlat

acılar ve hüzünler yerine

umuttan bahset. 

o vakit ben omuzlarımdan yukarı bu yaşamak telaşını aldırayım