Düşünce ve duygu dünyalarınızda yeni alanlar açabilecek, var olan alanları yıkıp yerine yenisini inşa edebilecek; belki belirli bir noktaya, belki de tüm hayata, tüm dünyaya karşı bakış açınızı değiştirebilecek; sizi etik, varoluşsal, felsefi sorgulamalara itebilecek; kâh barındırdığı ahlak sorunları kâh hassas konuları irdeleme şekliyle üzerinizde yıkıcı bir etki bırakabilecek; öyle ya da böyle, bittikten sonra farklı bir insan olacağınız on sarsıcı film!
BİSİKLET HIRSIZLARI (LADRI DI BICICLETTE)
Vittorio De Sica ● 1948, İtalya
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki İtalyan/Avrupa toplumuna ayna tutan, sınıf ayrımını açıkça gözler önüne seren ve baba-oğul ilişkilerini ustalıkla irdeleyen sinema klasiğinin ana karakteri Antonio, İtalya'daki sayısız işsizden biridir ve uzun zamandır iş aramaktadır. Nihayet bir iş bulur fakat bu işi yapmak için bisikleti olmalıdır. Eşiyle birlikte evdeki çarşafları satıp rehinde olan bisikletini geri alır fakat daha ilk günden bisikleti çalınır. Polisten umduğunu bulamayınca sokaklara düşüp bisikletini aramaya başlar ve bu sırada oğlu da peşine takılıp arayışında ona yardımcı olur. Tuttuğu her ip ucu elinden kaçan Antonio, günün sonunda büyük bir ahlak problemiyle karşı karşıya kalır. Güçlükle bulduğu işini elinde tutmak için ne yapmalıdır?
RASHÔMON
Akira Kurosawa ● 1950, Japonya
On ikinci yüzyıl Japonya'sında geçen psikolojik drama, karısıyla birlikte ormandan geçmekte olan bir samurayın karşılaştığı haydutla çarpışırken öldürülmesi ve haydudun kadına tecavüz etmesiyle başlar. Ancak bu, mahkemede kadının anlattığı halidir olayın. Yakalanan haydut tamamen farklı bir öykü anlatır. Olayı çözmek için araya giren ve ölen samurayın ruhuyla iletişime geçip onun ağzından konuşan medyum da bambaşka bir şekilde anlatır. Cesedi bulan bir oduncunun anlattıkları da hiçbiriyle uyuşmamaktadır. Aynı olayın birbirinden tamamen farklı, çelişkili fakat her biri son derece inandırıcı olan dört şekli vardır ortada. Kimin gerçeğidir doğru olan?
PARIS, TEXAS
Wim Wenders ● 1984, Batı Almanya/Fransa
ABD'de geçen nadir Avrupa yapımlarından biri olan ve Cannes'da Altın Palmiye alan filmin ilk sahnelerinde, her haliyle bir berduşa benzeyen Travis, çöl yollarının kenarlarında yürümektedir. Issızlığın ortasında, rastladığı bir bara girer ve bitkin bir şekilde yere yığılır. Doktorun ulaştığı ve dört yıldır kendisini arayan kardeşi bu vesileyle onu bulur ve kendi evine getirir. Travis hem yol boyunca hem de eve geldikten sonra bir süre, tek kelime konuşmaz. Fark edilen ilk şey Travis'in Texas'taki Paris adlı yere gitmek istediğidir. Zaman geçtikçe aileye ısınır ve aklını yitirmiş hali ortadan kalkar. Neden çöllere düştüğü ve Paris, Texas'ın onun için önemi de zamanla anlaşılırken Travis geçmişiyle hesaplaşır. Vermesi gereken sınavlar ve yapması gereken fedakârlıklar vardır.
GEL VE GÖR (İDİ İ SMOTRİ)
Elem Klimov ● 1985, SSCB
Sinema tarihinin en iyi savaş karşıtı filmi ve en iyi psikolojik savaş filmi olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. Savaş janrı söz konusu olduğunda da hiçbir epik savaş filmi Gel ve Gör'ün eline su dökemez... Florya, savaşa katılmak için can atan ve bu uğurda, gitmemesi için yalvarıp yırtınan annesini göz ardı eden, ergenlik çağında, yetim bir gençtir. Nazilere karşı topraklarını savunan Belarus Bolşevik partizanlarının ordusuna katıldığında ağzı kulaklarındadır. Ama daha ikinci gününde, cepheye yol alan ordunun komutanı ona karargâhta kalmasını söyler ve ayakkabılarını, ayakkabısı yırtık olan bir askerle değiştirmesini emreder. Florya büyük mutluluk ve hevesle geldiği orduda hemen hayal kırıklığına uğramış olmasına ve ayaklarının ıslanmasına ağlarken savaşla tanışır ve zamanla, gördükleri ve yaşadıkları çok daha korkunç bir hâl almaya başlar.
KİRAZIN TADI (TA'M E GUİLLAS)
Abbas Kiyarüstemi ● 1997, İran
Cannes'da Altın Palmiye kazanan bu minimalist başyapıt, Tahran'ın kenar mahallelerinde arabasıyla dolaşıp, intihar ettikten sonra, para karşılığında cesedini önceden belirlenmiş bir yere gömmesi için birini arayan orta yaşlarda bir adamı konu alıyor. Arabaya aldığı insanlarla yaşadığı, hayata dair diyaloglar, bu adamı kararından döndürebilecek mi?
IRRÉVERSIBLE
Gaspar Noé ● 2002, Fransa
Türkiye'de "Dönüş Yok" adıyla vizyona giren ve "geri dönülemez" anlamına gelen film ironik bir şekilde ters kronoloji ilerliyor. İki adamın ilginç sohbetinin ardından öykünün sonunu ve o sona getiren kaotik olaylar zincirini izliyoruz. Filmin dehşet verici climax'inin ardından tüm bu kaosun sebebini anlıyoruz ve hikâye yavaş yavaş duruluyor. Bittikten sonra ise seyirciyi ahlaki sorgulamalar ve felsefi çıkarımlar ile baş başa bırakıyor. Belirtmek gerekir ki filmin her sahnesi kendi içinde tek plan ve sadece birkaç uzun sahneden oluşuyor. Çok net bir de sloganı var: "Zaman her şeyi yok eder."
INCENDIES
Dennis Villeneuve ● 2010, Kanada
Nawal Marwan öldüğünde, yanında sekreter olarak çalıştığı noter, Nawal'ın ikiz çocukları Simon ve Jeanne'a vasiyeti okur. Vasiyette mal paylaşımı ve gömülme şeklinin yanı sıra birer görev vardır. Kızı Jeanne'a babasını bulup ona vermesi için bir mektup, oğlu Simon'a da ağabeyini bulup ona vermesi için bir mektup bırakmıştır Nawal. Ancak babalarını hiç tanımadıkları gibi ağabeyleri olduğunu da bu vasiyetle öğrenmişlerdir. Jeanne, babasını bulmak için annesinin memleketi olan Dareş adlı Orta Doğu kentine gider. Bu sırada Nawal'ın hikâyesi de filme katılır. Bir yandan seyirci Nawal'ın acı dolu geçmişini izlerken, bir yandan da Jeanne annesinin geçmişiyle ilgili yeni bilgiler öğrenmeye başlar. Jeanne'ın öğrendiği bilgiler git gide daha korkunç bir hâl almaya başlayınca, bu görevlere en başından beri karşı çıkan Simon, kardeşini geri getirmek için noter ile birlikte Dareş'e gider. Ancak o da kendi görevini yerine getirmek için arayışa koyulacaktır ve bir artı birin her zaman iki etmediğini öğrenmek ona düşecektir.
AMOUR
Michael Haneke ● 2012, Avusturya/Fransa/Almanya
Bu yazıdaki bir diğer Altın Palmiye sahibi olan Amour, birbirlerine olan büyük aşkları hiç azalmamış olan yaşlı bir Fransız çifte odaklanıyor. Anne ve Georges birlikte yaşamlarını keyifle sürdürürken Anne'in hastalığı baş gösterir. Anne yatağa düşüp git gide çökerken Georges ona bakmaktan vazgeçmese de bu kendisi için de bir çileye döner. Fakat Anne'in çektiği acılar ona kendi çilesinden daha zor gelmeye başlar ve çok büyük bir karar alır.
ONUR SAVAŞI (JAGTEN)
Thomas Vinterberg ● 2012, Danimarka
İngilizcesi "The Hunt" olan ve asıl adı da "av" anlamına gelen filmin Türkçe vizyon adı farklı olsa da oldukça isabetli. Bu rolüyle onlarca ödül kazanan Mads Mikkelsen'in canlandırdığı ana karakter Lucas, kasabasındaki anaokulunda çalışmaktadır. Lucas, çevresince sevilen, sayılan, güvenilen, onurlu bir adamdır. Anaokulundaki öğrencilerden biri olan Klara, Lucas'ın en yakın arkadaşının kızıdır. Klara'nın Lucas'a küçük bir nedenle sinirlenmesi üzerine, abisinin ona gösterdiği pornografik fotoğrafın etkisiyle yaptığı yorumlar anaokulu müdürünün, Lucas'ın Klara'yı taciz ettiğini düşünmesine neden olur. Bu şüphe kasabada çığ gibi büyür ve Lucas toplumsal bir histeriyle karşı karşıya kalıp tüm kasaba tarafından dışlanır. Lucas bu zorlu, hassas onur savaşından galip çıkabilecek midir?
KEFERNAHUM (CAPHARNAÜM)
Nadine Labaki ● 2018, Lübnan
Zain, çok çocuklu fakir bir ailenin, kimliği bile olmayan, "muhtemelen" on iki yaşındaki oğludur. Ailesi on bir yaşındaki kız kardeşini birkaç tavuk karşılığında bir adama verince öfkelenip evi terk eder. Bir lunaparkta kalmaya başlar ve orada çalışan kaçak göçmen bir kadınla tanışır. Kadın onu evine alır ve Zain, kadının bebeğine hem bakıcı hem de arkadaş olur. Kadın kaçak olduğu için tutuklanınca Zain, bebekle baş başa kalır. Başından geçen bir dizi dramatik olayın ardından bir suç işler ve ıslahevine atılır. Islahevinde bir karar verir: Doğduğu için ailesine dava açacaktır. Ailesinden bir tek isteği vardır.
Yazar: Onurhan Yorulmaz
Mısra Ergök
2022-03-23T13:05:01+03:00Hiçbirini izlemedim ama merak ettim. :)
Madam Bovary
2022-03-23T12:47:13+03:00Harika içerik! Keferhanum altüst etmişti gerçekten beni, diğerlerine de bakacağım. teşekkürler 👏🏻