sen yine de açık bırak pencereni
gökyüzü odana dolmak için bekliyor.
bu kocaman kent
"uzak" diye anılmaya hazır değil daha
ve kuşlar saçlarının sıcaklığını bu kentte ezberlemişler.
-burdan- gözüküyor çırılçıplak ağaçlar
eylül ayları, doğum vakitleri
benim olduğum yerden şafaklar sayılıyor
senin olduğun yerden günler.
üstüme "daha" geliyor
"ama"
"fakat" geliyor
oysa ben "işte deniz" diyen bir cümle bekliyorum.
ben seni hep uzun boynunla düşledim
çingene elmalarıyla sepetinde;
bana doğru turuncu bir yoldan geçerken düşledim
cumartesiler ve ağustoslarla gelirken.
ne çıkardı biraz cesur olsaydık
hayatımız tahammül etmek -olmayaydı-
kıyasıya yaşasaydık birlikte
ellerini uzatsaydın beyaz bir kıyıdan
tutsaydım köpüklü dalgalar gibi.
birbirimize dair onca güzel hissiyat
onca olmaz düşünce
ve "im kan sız lık lar"
dünyamız bin farklı ton
sevgimiz aynı