Annem yıllar önce kanserden ölmüştü. Aslında bu annemin ne kadar iğrenç bir hayat yaşadığını gizlemek için söylediğimiz bahaneden başka bir şey değil. Tüm hayatı boyunca ona cehennemi yaşatan bir adamla beraberdi. Ne kadar eski bir hikaye değil mi? Kadın hasta, adam insanlıktan yoksun. Annemi tanımış olan herkes bilir ki annemin ölümüne babam sebep olmuştur. Hiç tanışmamış olsalardı annem hala hayatta, ben ise hiç var olmamış olurdum.
Bazen insanlara hiç varmamış olmakla ilgili konuşurum. Hepsi de rahatsız olmuştur bu konudan. Hiç var olmamış olmak. Düşünülemez bile. Onca çaban, onca emeğin, onca egon, onca bencilliğim… Hiçbiri var olmamış olurdu. Korkunç olsa gerek. Bunca şeye sahip olan biri için.
Sonunda mezarlığa vardım. Oturduğum şehrin bambaşka bir köşesinde bu mezarlık. Bomboş, yapayalnız buradaki mezarlar. Ne zaman gelsem ancak bir avuç insan mezarların başında olur. Babam seçti burayı. Tahmin edilebileceği üzere.
Diğer mezarlar arasında yürüyüp annemin mezarını buldum. Diğer mezarların yanında annemin mezarı hep daha gösterişli kalmıştır. Birisi sürekli gelip mezarı suluyor ve yeni çiçekler bırakıp gidiyor. Kim olduğunu bilmiyorum. Merak da etmiyorum. Artık var olmayan birinin ona hiç yararı dokunmayan mezarını süslemek ancak bir aptalın işi olabilir.
Gidip mezarın yanına oturdum. Çantamdan bir kağıt parçası çıkardım. Sayfanın tamamı bile dolu değildi. Yazdığım en kısa yazıydı. Suçluluk duyuyorum bazen. Anneme karşı bu kadar umursamaz olduğum için. Yıllardır elimden hiçbir şey gelmedi. Şimdi değişecek değilim ya.
Önce etrafıma bakındım. Kimsenin beni duyamayacağından emin olmak istedim. Ne kadar her şeyden umudumu kesmiş olsam da böylesi bir ana başkalarının tanıklık etmesini istemem. Daha sonra elimdeki kağıt parçasına gözlerimi dikip okumaya başladım.
“Kendimi her zaman yetersiz hissetmemin nedeni hep sen oldun. Daha küçük bir çocukken nefes alışımdan bile hoşnutsuzdun. Kendimi hiç sana beğendirmeye de çalışmadım o ayrı. Belli ki daha kendimin farkında değilken bile umudu kesmiştim yaşamaktan. Sense benim tam tersim oldun her zaman. Hastalığının teşhisinin konulduğu ilk günü hatırlıyorum. Yanımda hiç ağlamamıştın. Geceleri hüngür hüngür ağladığından emindim ama. Ne ben sana kalbimi açmak istedim ne de sen bana. Biz sadece zorunda olduğu için, yaşam düzeni böyle olduğu için birbirine katlanan iki yabancıydık aslında. Ben bundan hiçbir zaman rahatsız olmadım. Buradan kurtulup gitmek için bir motivasyon verdi bana bu. Senin içinse ölümüne sebep olan bir zehirdi belki de. Yine de kendimi suçlamıyorum. Hiç suçlamadım, bundan sonra da suçlamayacağım. Beni sen yetiştirdin değil mi? Ben senin eserinim neden beni suçlayasın ki? Yine de bana hayatın bizim gibi insanlar için hiçbir anlamı olmadığını gösterdiğin için teşekkür ederim. Hoşça kal. Belki ruhlarımız bir gün karşılaşır.”
Kısaca bir nefes aldım. Tekrar etrafıma bakındım. Hala kimse yoktu. Yazıyı okuduktan sonra bir şeyler değişeceğini düşünmüştüm hep. Hiçbir şey değişmedi. Biraz da olsa daha rahat nefes alabileceğime inandırmıştım kendimi oysa ki. Bütün kapanışlarım böyle olacaksa yaptığım her şey boşuna demektir. Buradan gittiğimde bu cehennem şehrin ruhumda bıraktığı tüm izleri de geride bırakmalıyım. Kaybedecek zamanım yok. Belki de var olan biri ile konuşmadığım için hiçbir şey değişmemiştir. Ne de olsa annem bir topraktan ibaret artık. Bir toprağa hislerini söylemek ne derece yardım edebilir ki?