Şehri alıyorum şehri

Şehri yokuşlarından, meyvelerine kadar

Kocaman bir kış kervanı başlatıyorum başımla

Önde ben, meczuplar ve memeden henüz kesilmiş çocuklar.


Kan damlıyor ne ilginçtir gündüz ortası

Örtüler alırız oysa beyaz, perdeler satarız pencerelere

Kızarır gövdesinden istilaya tutulan,

Ekmek bölüşülmez bu tarafta

Akşam ölçülmez

Ve ölünmez acıdan mürekkep doymadıysa


Haydi anber ve müşkün kokusu,

Sırtlanıp güzeller hasreti kadar yükünü

Bir rüzgar tersine kesik atar gibi geliyor

Kış iliklerine vuruyor yerde duran yaşlıların

Ya da bir ölüm iklimi bu bin yılda bir gelen

Bana bilinmezler ve vaatli güzeller müjdeliyor

Tiksiniyorum olmuşundan hepsinin

Kurbanlar kurup şikayetler sunuyorum tanrısına


Şehri adının altına yazıyorum aklım oynuyor

Bilmedik güzellere cennet pazarlıyorum

Sanki yürümüşlüğüm yorgunluğa gelmiyor

Bir bezirgan kolumu tutuyor kesmek için

Al diyorum heybemde gül,

Dağlarımızda ırmak al,

Sırrımız al, şah damarımız delinir

Ölümse de ölünür payında senin

Ölümse de ölünür

Gülümse de ölmeyelim ne olur?


Adına sevgili diyorlar senin şimdi

Beni kapına bende biliyorlar


Karıncalar ve çiçekli ipekler

Gün alıyor üzerine

Yaşamaktan ve anlamaktan geliyorlar


Şehri bir hançer edip çekiyorsun kınından

Gün yüzlerine mezarlar eştiriyorsun

Kaldırıp gül kokmaları cennet kadar uzaklara

Şehre yalancı güneşler iliştiriyorsun.


Örtüler, perdeler kana benzemiyor.

Gül kuruyor yazık,

Şehri unutuyorum.



Fotoğraf: Yasemin Çargıt