bir kalem,

canlı bir nesne gibi büyüdükçe büyüyor ellerimde

emdikçe emiyor acıyı

şişiyor, şişiyor...

ve tam senin öpeceğin yerde

su toplayan bir yaraya dönüşüyor.

dudaklarını alıyor,

gökyüzüne kaldırıyorum.

beni senden kaçırıyorum.

çünkü senin dudaklarının layık olduğu yerler değil

benim yaralarım.


bana ve sevdiğim her şeye haksızlık edilen bu yeryüzü

içimde canlı kalan her şeyin yitişine şahitlik etti.

artık bıraktığın yerler değil buralar.

sevgisizliğin, nankörlüğün, kıymet bilinmeyişin savaşında dünya.

izlemediğim siyasetin yırtıcı tırnakları batıyor tenimden

kalbime

ve bir sen biliyorsun bu olanları kaldıramayacağımı.

ama ben burada bir başımayım hala.


kuş ölüleri kovalıyorum düşlerimden kaçıp

kerahet vakti uyumaktandır diyor kitaplar

yüreği çürümüş insanların içinde

her vakit kerahet vakti şimdi yeryüzünde.

güllü kahvaltı tepsilerini geçtim artık,

dövüşler dolu uykuların koynu bile.

öyle geliyor ki bir kuşu öpsem boynumdan

döndürebileceğim sanki yaşama.


yapay çiçeklere ağlamakla geçmiş bir çocukluğun yetişkiniyim

bundandır hala kalpsiz saksılara üzülmem.

tüm bu zorlukların içinde

kalbi yontulmamış insanların sivriliğine

-bir masanın sivri köşesine çarpar gibi-

vicdanımı çarpıyorum bir de.

üstelik beni, elini siper edip korumuyorsun sen de.


öyle büyük hayallerim olmadı benim yeryüzünde

sanki bir hayal karalayıcısı omuzlarımda dolanır,

korkulardan uzun fistanlar yapar

o fistanlarsa ayaklarıma takılırdı.

bunların yanında benim hayallerim,

başımda küçük çiçekli bir toka olur kalırdı.

ve ben onları da sakladım.

hayal karalayıcısı peşimi bulamaz sandım.


ben, kendimden bile sakladığım

saçımdaki o en güzel tokayı,

sana emanet ettim.

ben o en eşsiz yeryüzü hayalimi,

sana ithaf ettim.


ben boynundan öpüp yaşama döndüreceğim o kuşu,

bir sürü de kaybettim.

ardından sabahlara uyandıracağım o güllü kahvaltı tepsilerini

bir cenaze evine armağan ettim.


*Tanrım, artık mutlu şiirler yazabilir miyim?