“sen soyundun
gözlerim birden çoğaldı
ellerim birden”
sadık aşkını güllendiriyor
bir sevda buluyor ıslıklar kavuruyor
uyanıp karmaşalar kuruyor saatine
uyanıp kitaplığının alnından öpüyor
sevdası soyundukça
sadık birden çoğalıyor.
açlık gürül gürül karartırken dudaklarını
tohumlar ekiyor çiçekli elbiselere
kadınların karınlarını yırtıyor sabahıyla
gücünü bir direğe bağlayıp
uzak nerededir aramaya gidiyor.
SADIK EN ÇOK SEVDAYA BAKARKEN KALABALIK OLUYOR
işte budur varlığın karşı koyulmaz sıkıntısı
yıldızlı kumaşlar biçilirken onun bedenine
o tüm ağırlıklardan kurtulmak için
başka varoluşlara yanaşıyor.
sadık inanmıyor dünyanın üzerine kurulduğuna
besteler güfteler sarı kalpaklı kuşlar
hepsi onun için var.
kadınların sırtlarını öpmeyi seviyor
ve bunun için kadınlara ihtiyaç duymuyor!
evet!
sadık bir şeyi buluyor
sadık bir şeyi!
sevdasını kitapların arasından sindiriyor
yüzünü bir şarkıya gömüyor
kadın soyunuyor
sadık birden yükseliyor
“sen soyundun
gözlerim birden çoğaldı
ellerim birden”
bir sevdayı bölüp bölüp ömrüne dağıtıyor
biliyor insan yarım kalmak üzerine yaratılmış
ne yapsın sadık
fıtrat terk edilemez ya!
dediğine uyuyor.
-ARA SÖYLEM-
sadık dünyasını binbir tane kadın üzerine kuruyor binbir tane tutku binbir tane duş sadık’ın ölümsüzlere özgün bir sıkıntısı var bu sıkıntıdan kurtulmak için ne yaptığını bilmiyor-
onu tanıyamazsınız ne kadar anlatsam da
onu anlatamam ne kadar tanısanız da
o günlerin güttüğü bir çiçeğin çoğalan korkusu
yakalayamaz yüreğiniz onu.
SADIK SON AKŞAM YEMEĞİNDE SOFRANIN BİR UCUNDAN DİĞER UCUNA TUZLUK UZATIYOR.
-ve son-
bazı sonlar sonraya kalıyor.