kalem kurşun-

kara, kara gömlek giyinmişim ben

dilim

hep bakır, yağmur gibi hep;

tütüyor nemli.

gözlerimden henüz

yeni ordular, ardısıra aradığım

eşitlik -makinası-

altı patlar ellerinde;

                -ki devasa elleri ve çelik-

daha yeni geçtiler;

doğum yapan kadınlara gidiyorlardı.

sesleniyorum bana;

              ey bafır:

sayılamayacak kadar

çoğ;

ölmeyecek kadar diri

ve affedilmeyecek kadar suçlusun.

çürüyor yanlarım

erkekçe döğüşlere gitmeye-gitmeye

alıştım artık

çürümenin o

morlu, turunculu;

o dingin ve sızılı dişlerine.

etime geçen ışık

patlayıcı değil midir;

ben bütün gövdemle döndüğümde.


              ya deve dursaydı

              benim evimin önünde

              seni alır mıydım

              sonsuzluk gibi soframa

              bölüşür müydük;

              tahımları, tuzu ve cenneti?

ey

gönlüm benim;

sen şimdi ölü bir dilsin

seni anlayanlar

hiç konuşmadan ve susarak inadına

öyle bırakıp seni dar meydanlara

gittiler;

yıldızların kopan ışığına.