çakıl taşı renginde terziden düşme sandaletlerim
parmak aralarımda taşıdığım genç ölümlerin kurumuş toprağı
yıkanmaktan sararmış sarı kısa pantolonumla
ardından ardısıra koştururken
şimdilerde yeni bir ibadet sayılır oldu,
eski dostlarla uzun uzadıya susmak.
sesimi duysam çıldıracağım fakat
sana sarı pantolonların da sarardığını
üleştirmenin sayı sıfatı olmaktan çıkıp,
birkaç parça hayat ettiğini anlatmak isterim.
karşıdan karşıya geçerken bile
sağını solunu karıştıranların ülkesinde
taraf tutmak sınavı sunuldu herkese.
ne yazık
herkes bir yolun yoldaşı olmayı;
öbürüne kör,
berikine sağır kesilmeyi marifet bildi.
üstelik bugünlerde,
gelmesini bilenin gitmesi,
gülmesini bilenin daha çok gülmesi
hep biraz daha acıtır oldu.
birbirine eşdeğer zıtlıklar ülkesinde
ölüm, ağza alınmayacak kadar pelesenk olmuşken
hâlâ bazısı,
bazıları için,
bazı farzları terkten
öbür dünyayı da kaybetti diyordu,
henüz yaşamayı bile tam becerememişken.
muhakkak bir şeyi hatırlatmak isterim
başkasının yargıcı olmak bu kadar basit
her şeyin bilgici olmak bu kadar sıradanken
bırak da sessizliğimi bozduğuma değsin
uğruna söylemeye değer bulduğum şeyleri…
yaşamın tek sebebi ölümdür
ölüm ise
her faninin mutlak suretle yaşayacağı son şeydir.
bu ucu açık sorular silsilesinde bir cevabı olduğunu
iddia etmek her kötü öğrencinin kaderidir.
-bilhassa benim-
doymayı bilmeyenlerin açlardan,
gülmekten ağlayanların sâfi ağlayanlardan,
sürekli aynı kelimeleri kullananların susanlardan
-asgari düzeyde- anlamasını dilerdim.
artık bitti.
bir şey dilemek doğum günlerine saklandı bu devirde.
ruhu acılarla tarumar edilmiş bir adamın aklı,
hiçbir dinde,
hiçbir devlet dairesinde,
hiçbir gerçekten sorumlu tutulmuyor.
siz de göreceksiniz
ölümüm de yaşamım gibi korkakça olacak.
zulüm asıl bittiği yerde başlayacak…