İkincisi sondan eklemeli
İlki yine sondan eklemeli
Üstüne bükümlü ve
çokça küfürlü dillerle iletişiyorduk.
Kuru soğuk ve
hep tozlu bir diyalektik ile.
Baharda gündüzleri yaz gibi
Yazları, geceleri de yaz gibi.
Birkaçımız bundan esmer
-en çok da ben-
Hülasa incir nedir bilmiyorduk
ama -adını vermeyeyim-
o incirli şarkı çalınca
gözlerimizi deviriyorduk Dicle’ye.
Sorsan medeniyet bizden başlıyordu.
Fakat ilkin televizyondan falan
öğreniyorduk Türkçeyi.
Sonra okulda başlıyorduk ant içmeye
Üstümüzde mavi önlük
''Beslenme çantalarımızda otlu peynir''
biraz da domates varmış oh.
İlk iki ders İngilizceymiş.
Hâlbuki daha yeni ant içmiştik
ve üstüne mutlu olmuştuk.
Eve dönene kadar kafamız karışıyordu.
Her gün ne çok şey görüyorduk.
Biz senede dört kere imtihan veriyorduk
Türkçeden ama
Türkçeci her ders
yeni bir şey öğreniyordu,
biraz Kürtçe.
“Ama çocuklar, bunlar aslen Farsça.”
Aslen şark diye bi’şey icat etmişler
bizim bura için.
Öğretmenlerimiz, Batı diye bir yerden
bahsediyor ve en çok beslenme
saatinde pencere açıyordu.
“Yahu çocuklar, bu peynir çok kokuyor!”
diye diye alışıyorlardı
ve giderken muhakkak
bir bidon alıyorlardı.
Ağzımız çokça kokuyordu
fakat
uzunca bir süre -di’li
geçmiş zamanda takılıyorduk.
Henüz hiçbirimiz Ayşegillerin
evinde düşeyazamıyorduk.
Ama arka sıradaki Utku
hep bir lojmana gideyazıyordu
hepimizden sarışın bir şekilde.
Yan masadaki kız konuşmayı
sökememiş ben tercüme ediyordum
Yedi halasının her perşembe
evlerine geldiğini.
“Bizde adet büyledir üretmenim”
Kızı verdik ama haftada bir
baba evine dönmeli.
Sahiden bu çok bumbar
bir meseleydi.
Öğretmenler odasında kurulan
hep bir memleket hayali
ama
“Aslında burada
iyi para biriktiriyorum,
nasıl olsa yaşam ucuz.”
Masanın üzerinde birikmiş
didaktik süprüntüler.
Herkesin sinematografik
bir hayatı olmayabilirdi.
Ama zor geliyordu bize,
bilmem kaç yıllık bir
hayali canlandırmak.
Üstüne çok kelime bilmiyorduk
ki kulağımıza gelenler hep
masasında mezesi bol, içtiği az,
hatırı sayılır bir
“üretmenimizin” kelimeleriydi.
Bu gece kafayı bulalım kâfi.
Yarın ola ''hayrola''lardan sızan
biraz buzlu, biraz da anasonlu
çokça kederli bir
çocukluktu, öğretmenlikti
yaşadığımız…
Osman Bingöl
2020-05-27T23:57:58+03:00teşekkür ederim güzel yorumlarınız için.
Reyhan Polat
2020-05-27T22:58:44+03:00O kadar güzel yazmışsınız ki hissettim tüm mısralari. Yaşananlar öyle ciddi ki gerçekte, sizse bunu mizahla kavurunca müthiş olmuş.
Esrik
2020-05-27T22:43:56+03:00Bayıldım, bayıldım, bayıldım.
Ciddiyet gerektiren şeylerin böyle ince bir ciddiyetsizlikle irdelenmesine bayılıyorum. Konuşma dili de beni içine çekti doğrusu. Emeğinize sağlık.