Sana ihtiyacım var!
Bilirsin bir tek sana nazım geçer; bir tek sen anlardın halimden, sessizliğimden. Bir put gibi karşına geçip öylece susmalarımdan, bir mimiğimden ya da bakışımdan çözerdin içimdeki bütün bulmacayı. Halbuki benim de kimselerim vardı, bihaber yaşar dururlardı çevremde. Gülerlerdi, konuşurlardı ağız dolusu. Bakarlardı da uzun uzun. Lakin bir tek sen bulurdun kaybettiklerimi; yüreğimin dip köşelerinde unuttuklarımı, sakladıklarımı. Severdim sana deşifre olmayı. Ki en önemlisi büyük bir sırmışçasına tutardın içinde dilime vuramadıklarımı. Saklama kaplarına yerleştirip dizerdin yüreğinin raflarına. Ruhumun tezgahındaki bütün kirli tabaklar temizlenirdi.
Tıpkı bu saklama kapları gibi küçücük ellerin vardı. Henüz tek bir kelime etmeden tuttuğun zaman ellerimi bütün yap-boz parçalarımı birleştirir, eksiklerimi tamamlardın. Bütün olurdum, ne kadar dağılmış parçalarım varsa toplanarak bir bir. Oysa ne zahmetlidir bir insanın kırıklarını toplamak. Üstelik aldırış etmeden kendi kanayan yerlerinin acısına.
Sessizliğine ihtiyacım var!
Bendeki sessizlik yetmiyor bana. Atıp duran göğsündeki sıcaklığının yahut belli belirsiz inip yükselen karnındaki nefesin sessizliğinden lazım. Gereksiz yığınların silüetlerinden akıyorken sahtelik, samimiyetine muhtaç bir şekilde sen varmışçasına konuşuyorum.
Delilik bu.
Biliyorum.
Ancak başka bir şey gelmiyor elimden. Gecenin insafına bırakıyorum kendimi ve Yaradan'ın merhametine. Ağzımda ıslak bir tespih. Korkuyorum adın karışır diye zikrime. Ve gökyüzünün en yekpare, en büyük ve en beyaz bulutuna sığınmak istiyorum.
Normalde bu satırda adın geçmesi gerekir. Gel gör ki bir "muhacir kızı" diye bahsediyorum senden. Hayat bu. Nasıl da yasaklıyor bazı şiirleri söylemeyi. Ki adını yazsam, biliyorum gerek yok diğer kelimelere. Ancak adını söylemeye utanıyorum.
Dedim ya ''konuşmaya ihtiyacım var''. Ama öyle ulu orta yerde değil. Sana, yalnız sana. Bu yüzdendir ki yokluğunun öğrettiği birtakım şeyler var. Misal sen yerine koyuyorum parşömenleri. Kimi zaman yatağımın yanındaki duvar, kimi zaman tavanımdaki ışık oluyorsun. Bazen bir pencere kolu yahut su bardağı.
Fakat acıma sakın! Ben fazlasıyla hak ettim bunları. Kafamda çığ gibi gittikçe büyüyen cevapsız sorulara alıştırdım kendimi. Şimdi ise yetinmeyi öğreniyorum bana bıraktıklarınla.
Kötü müyüm?
Değilim.
İyi de sayılmam gerçi.
Ama bilmeni isterim; yokluğunla konuşmak dahi bu denli güzelken yeter aslında yüreğimdeki bütün yüklerin bağını çözmeye bir ''nasılsın''ın.
Kapak: Kış Uykusu - Nuri Bilge Ceylan