bugün ölümü düşünmedim

içime kıvrılan, kamburu çıkmış acıyı dinledim.

zihninin yırtığından göğsüme sızan o ışığı sordum,

onu yut dedi, üzerine bir tül ört

ben senin dışarıda kalmışlığınım.


annemin avuçlarına sakladığı yüzüm hep bir fırtınanın geçmesini beklerdi,

bu yüzden küçük gözlerimi annemin avuç içine gömmüştüm.


ruhum toydu,

annem bana yırtıkları dikmeyi değil sevmeyi öğretmişti.


bugün ölümü düşünmedim

omzumdaki yükün çentik atıp geride bıraktığı her günü tekrar yaşıyordum,

zalim, gözü dönmüş ve öfkesini yenilginin ateşinde kavurmuş kral gibiydim.


kör bir bıçağı göğsümün ortasına saplama arzusuyla savaşıyorum.


kirli bir aynada kendimi seyrettim

kestim,

biçtim,

ölçtüm,

öldüm ve öldürdüm.

yanık izlerini sevdim,

yara izlerini kustum.

bir dünya yarattım

adını yılkı koydum.


bugün ölümü düşünmedim

annemin avuçlarında titreyen gözlerimi oydum.


adım bir leke gibi göğsümde tekledi.

artık sanrılarım bile canımı yakmıyordu.

sakinliğe susamışlığım dindi.

huzursuzluğum kımıl kımıldı üzerimde.


bugün dilsiz kamburum konuştu benimle,

seni büyüten uykular değil, uyan.


ben bu gürültünün neresindeyim?


aslında var olan düşlerimde,

hayal olansa düşüşlerimde mi saklıydı?


ben bugün öldüm birçok kez,

yaşama kanmışlığımla.