Yaşama gri bir perdenin arkasından bakıyor gibi gelir bana Schopenhauer. Hayat ona hep sislidir, kara bulutlar gezinir dünyasında. Kitabın başlarında Mutlu Olma Sanatı’ndaki bu karanlık havayı sezinledim ve yazarı daha karamsar tarafta konumlandırdım. Okumaya devam ettikçe ve düşündükçe yazarın karamsar bir penceredense realist bir pencereden hayatı yorumladığını söylemek daha doğru geldi. Hayat gayesini sadece mutlu olmak üzerine kurmanın sonunda bizi hayal kırıklığına uğratacağını, mutlu olmanın bir endüstri haline geldiğinin ve hatta pazarlamasının yapıldığını düşünen bana çok iyi geldi bu kitap.

Yazar kitapta kendi hayat kurallarını listeleyerek bize 45 kuraldan bahsediyor. Yer yer kurallar tekrara düşerken aslında hepsi temelde benzer bir noktaya çıkıyor: “Aklı başında kişi hoş olanın değil, acı vermeyenin peşindedir.” Schopenhauer’a göre hayatta beklentilerimiz ve hayallerimiz hep önden giderken buna altyapı sağlayacak unsurların yerinde sayması veyahut hayatın acılar ve eksikliklerle dolu olması bizi mutlak mutluluktan her zaman alıkoyar. Bu sebeple hayatta mutlu olmak bir amaç olmamalıdır. Hayatta amaçlanabilecek en değerli şey sağlıktır, iddiasında yazarımız.

Kitapta üzerinde durulan bazı temel başlıklar; irade, erdemli ve mutlu bir hayat, neşe, sağlık, içgörü ve kader olarak sıralanabilir.

Kitabı ben Türkçe olarak okudum. Bu noktada çeviriye de bir parantez açmak gerekirse çeviri hakkında pek olumlu konuşamayacağım. Can Yayınevi’nden çıkan nüshasında yer yer cümlelerin karmaşık çevirisi anlamama engel oldu, akışkan bir yapıda aktarıldığını söyleyemem. Fakat yiğidi öldürüp hakkını verelim, tercümanın birçok yerde ifadeleri kitabın asıl dilinde bırakıp dipnot olarak vermesi okuyucuya farklı bir deneyim sunuyor.

Yazara katılmadığım, belki de katılmak istemediğim noktalar oldu. Bana göre umudu kaybetmek, hayal kurmamak ve bulunduğu halde kalmayı bile isteye seçmek insanı çürütür Dünyadaki en iyi şey, yazarın dediği gibi, acısız, sakin ve tahammül edilebilir bir varoluş mudur gerçekten? Mutlu yaşam olabildiğince az mutsuz ya da kısaca “katlanılabilir” bir hayat mıdır?


Bu noktada size şu iki soruyu yönelterek bitirmek istiyorum:

Olabildiğince mutlu bir hayatın mı yoksa olabildiğince az mutsuz bir hayatın mı peşindesiniz?

Siz de bu hayatta mutluluğun bir kuruntu, acınınsa gerçek olduğunu düşünen Schopenhauer’le aynı yolda mısınız?