Kendi seçimlerimiz ve hoşnutluk üzerine...


Bana sorarsınız hoşnutluk, evrenden talep edilmesi gereken tek ruh hali. Olumlama ve duygu-duruma hakimlik demek çok daha doğru.

Yaşamınızın kimi zaman "ölmeden önce yapılması gerekenler listesi"ne döndüğünü fark ettiniz mi? Ya da bu yapılması gerekenler (kime ve neye göre yapılması gerekenler?) listesinin tik attığınız her adımında kendinizi mutlu hissettiğiniz oldu mu? Sizce de bu biri ya da birilerinin (!) yazmış-çizmiş olduğu bir senaryoya benzemiyor mu? Türkiye'de yaşayan bir bireyin yapılması gerekenler listesinde bulunan maddeler ile İglo'da yaşayan bir eskimonun maddeleri benzer midir?

Hiç sanmıyorum. Coğrafya=sizden önceki sizdir.

Fakat garip bir şekilde her iki kişinin de tamamlamak istediği ve tik attığı maddeler bizi mutluluk kavramına çıkarıyor. Mutluluk bir tasarımdır benim için. Bazen caddede yürürken bir Cafe önünde ansızın burnuma çarpan kahve kokusu, bazen eski bir sahafa doğru yöneldiğimde attığım her adımda beni çağıran kitap kokusu, bazen sahilde içime çekmekten başımı döndüren iyot kokusu...

Farkındaysanız saydığım maddeler aranılan ve arzu edilen şeyler değil. Ansızın karşınıza çıkan, denk geldiğiniz, koşulların uygun olup evrenin size sunmuş olduğu anlar bütünü...

Lord Byron'ın sevdiğim bir şiirini paylaşmak isterim.


Yolu olmayan ormanlarda mutluluk vardır,

Yalnız yürünen deniz kıyısında sevinç.

Topluluklar vardır, kimsenin zorla girmediği derin denizlerde,

Ve sesinde de müzik.

İnsanı daha az seviyorum diyemem ama doğayı daha fazla.


Her şey akar! İnanın bana, siz ve ben dahil. Doğa, devinimini tamamlar ve bizler ona uymak zorundayızdır, aksi halde kaybeden doğa olmayacaktır. Coğrafya nettir, sınırlarını ve koşullarını belirler, içinde barındırdığı hiç kimseye uymak zorunda değildir. O dört duvardır, içinde kaç oda olacağı size kalmıştır. İşte akmayan ve değişmeyen tek şey, coğrafyanın kendisidir.


İşte yığınları bir işe yönelten de

Bir tek kafanın ürettiği güçtür,

O da suları akıtan yele

Ya da sürüyü koruyan boğaya benzer.

Gözü açılmamış yavruya kılavuzluk eden anaya

Ya da sürüyü otlağa yönelten koç gibidir.

Boynundaki çıngırakla;

Böyledir büyük insanların küçükler üstündeki etkisi de.


Saygı ile.