Hayranları bilirler. Sectum sempra; Harry Potter serisinin Melez Prens kitabında, kitabın satır aralarına kazınmış bir büyüdür. Sanırım açıklama olarak da "for enemies" yazılıydı. Üzerinden belki de uzun yıllar geçtiği için kitabı çok hatırlamasam da boş zamanlarımda -gerçekten boş zamanlarımda- Harry Potter serisini izlemek gibi bir hobi edindim. Keyifler kebap, kafa yorucu bir şey yok, filmi de kitabı da biliyorum vs. Ama nedendir bilinmez, bir arkadaşımla Harry Potter üzerine bir fikir teatisinde bulunduğumuzdan beri filmi farklı bir gözle izler oldum: "Fark ettin mi bilmiyorum, üç büyücü okulu üç farklı Hristiyanlık mezhebini işaret eder." demişti. Şiirler için "eş-şiiru fî batnı’ş-şâiri" şeklinde bir ifade vardır. Divan edebiyatında "Şairin yazdığı şiirden kast ettikleri, şairin kendinde gizlenmiştir." şeklinde Türkçe ifade edilen bir terim. Tabii ki "sectum sempra" konulu bir başlığın içeriği Divan edebiyatı ile olan ilgi olmayacaktır, meraklanmayın.


Yazarken aklıma başka bir şey de geldi: bir arkadaşım Albus Severus Wuflrick Brain Dumbledore’un -Brain’ı unutmuşum, Google hatırlattı- Gandalf’tan daha güçlü bir büyücü olduğunu iddia etmişti. Herkesin fikrine saygı göstersem de ve fantastik âlemdeki bu gibi karakterlerin kıyaslanmasından hoşlansam da peşinen söyleyeyim: Gandalf ve Dumbledore kıyaslaması Zeus ve Herkül kıyaslamasından bile kötü bir kıyaslamadır...


Bu kısa geçişi yaptıktan sonra konumuza geri dönelim: Efenim artık sanırım herkesin malumu olduğu üzere Harry Potter -tüm filmlerde ve romanlarda olabileceği gibi- bir seçilmiş kişidir ve mücadele ettiği kişi de kendi evreninin en güçlülerinden olan Lord Voldemort nâm meşhur Tom Marvolo Riddle isimli bir Muggle’dır. Nedendir bilinmez, genel itibariyle insanlar bir kitabı okurken veya filmi izlerken ana karakter ve onun çevresindekilere odaklanırlar. Aslında bu durum Hollywood’un kendince "şeytanın gör dediği" deme şeklidir. Ya da "Kod adı: Kılıç balığı" filmindeki bir replikle "İyiler kazanmak zorundadır, tersi etik olmaz." durumudur. Ama hadi canım, Harry Potter gerçekten seçilmiş kişi midir? Gerçekten Lord Voldemort’u öldürebilecek yegâne büyücü müdür? Bi’t-tabî ki değildir. Zaten olamamıştır da...


Olayın en başına gidecek olursak öz güvensiz bir kadının "amortentia" iksiri kullanarak bir Muggle’ı kendisine âşık etmesi, akabinde iksirin yan etkisi olan "sosyopat" niteliklere sahip olacak bir çocuk dünyaya getirmesi ile başlar. Evet, Tom Marvolo Riddle -ki soy isminin bilmece olması da manidardır- aşk iksiri dolayısıyla insanî duyguları hiçbir zaman tadamayacak bir hilkat garibesidir. Annesi her ne kadar Salazar Slytherin soyundan gelse de kafası çok fazla basmayan, büyünün niteliklerini anlamayan sıradan bir cadıdan öte değildir. Çünkü aşk iksirinin kalıcı olduğunu zanneder. Tabii bu basit bilginin yoksunluğunun bir sonucu olarak da Tom Marvolo Riddle’ın babası aşk iksirini almayı bırakınca bu vasat, sahtekar büyücü kadından kaçar. Sonuç olarak öz güvensiz ve saplantılı bir âşık olmanın sonucu olarak ölür. Geriye insanî duygulardan mahrum, büyücü olduğundan bîhaber, toplum tarafından anlaşılmayan, kaynağını bilmediği güçleri ile insanlara işkence eden bir çocuk bırakır. Ta ki Albus Severus Wulfrick Brain Dumbledore hasbelkader kendisinden haberdar olup onu Hogwarts’a götürene kadar...



Ancak zavallı Tom’un çilesi, kendi türünün arasında da bitmeyecektir zira çocukluğun verdiği bir saflık ve kendi türünden olan biri ile karşılaşmış olmanın sevinci dolayısıyla Dumbledore’a yılanlarla konuşabildiğini söyleme gafletinde bulunur. Dumbledore, belki de mürver asanın sahibi olmanın küstahlığı dolayısıyla ne idiği belirsiz bir kehanetin bu çocukta gerçekleşeceği evhamına kapılır: Slytherin varisi, Hogwarts’ı kana bulayacaktır falan. Kendince temkinli davranma gayretinde olan bu ihtiyar bunak -dolayısıyla Tom Marvolo Riddle- Hogwarts’ta bile dışlanmıştır artık ve bunun kaçınılmaz bir sonucu olarak kendisini okumaya ve kişisel gelişime vermiştir.

Aradan yıllar geçer, bir paranoyağın kehanetinin vesvesesini taşıyan bir bunağın gölgesinde yetişen Tom, tıpkı o bunak gibi başka bir kehanetin vesvesesine kapılır: Bilmem ne tarihinde doğan bir çocuk Karanlık Lordun çöküşüne sebep olacaktır. Ve o tarihte -ne hikmetse- iki çocuk dünyaya gelmiştir: Harry Potter ve Neville Longbottom.


Şimdi, ufak bir toparlama yapalım: Öz güvensiz ve büyüden anlamayan bir kadının cahilliği neticesinde dünyaya gelmiş, ilk mentörü mantıktan uzak paranoyak bir büyücü, mentörü gibi kehanetin peşinden gitmeye karar verir. İki seçeneği vardır. Şimdi tekrar soralım: Harry Potter seçilmiş kişi midir, yoksa talihsiz serüvenler dizisinin kaçınılmaz bir sonucu mudur? Düşünsenize, Tom Marvolo Riddle -ya da o zamanki adıyla you know who- Neville Longbottom’ın evine gitmiş olsaydı ya da yemişim böyle kehaneti demiş olsa idi ne olurdu? Cevabı biliyorum ya, Harry Potter olmazdı...


Her neyse, benim Harry Potter’la işim yok zaten. Her ne kadar kitabın adı Harry Potter olsa da benim ilgimi en az çeken; en uyuz, en ahmak en egoist, en bencil karakter Harry Potter’dır. Lan oğlum. Asa sallamaktan, büyü yapmaktan aciz, OWL’leri bile güç bela verebilen tırt bir bebesin. Senin neyine "Dumbledore bu görevi bana verdi." bilmem ne diye efelenmek? Ki o kadar talihsiz serüven bir araya gelip seni yaratmamış, zavallı anacağzın analık içgüdüsüyle kendisini Voldemort’un asasının önüne atmamış olsa hortkuluk olamayacaksın ve zoraki başarabildiklerini bile başaramayacaksın. Hermione’ye aşık olduğunu anlayabilecek kadar zeka seviyesi olmayan Ron bile "Hermione olmadan üç gün dayanamayız." diyebilecek kadar zeki. Hermione dedim bak, o da aklıma geldi: Voldemort mürver asayı eline geçirdi geçirecek, tüm dünyaya kıyameti yaşatacak, bebe halen Harry’nin hortkuluk olduğunu söylemiyor. Lan oğlum tamam, insan olabilirsin, arkadaşını sevebilirsin vs ama böyle kritik bilgiyi keşfedecek kadar zeki olup bu kadar da salak olunmaz ki... Aile bireylerinin gölgesinde kalıp "her hıyarım var diyene tuzluk yetiştirerek" kendisini topluma ve ailesine ispat etmek isteyen ezik Ron neyse de senin gibi zeki kıza yakışıyor mu bu tutum ve davranışlar!


Neyse ki Severus Snape gibi bir görev adamı var. Adamın kökü, king, adamın dibi. Düşünsenize, adam bir âşık olmuş pir âşık olmuş. Bizim günümüz tırt âşıkları gibi "ya benim olursun ya da kara toprağın." dememiş, sevdiği kadının tercihine saygı duymuş ama aşkını için de öyle bir yaşamış ki âşık olduğu kadınla bir arada olamadığı için başka bir kadına yanaşmayı bile düşünmemiş... Onu da bir tarafa bıraktım, sırf bu kadın için kendini beğenmiş bir zorbanın aşağılamalarını da sineye çekmiş. Çünkü adam âşık. James’i tokatlasa -ki James ve çetesinin hepsi bununla baş edebilecek kuvvet ve kudrete sahip değildir- Lily üzülecek, tokatlamamış. Bakmış ki kendisini bir halt zanneden, sırf iki asa salladı, iki büyü yaptı diye kendisini onur-gurur- asalet kumkuması zanneden bir cemiyet var, "alayına isyan ulan" demiş. Voldemort’tan falan korktuğu için değil de yozlaşmış büyücü toplumuna muhalefet etmek için, onlara karşı durmak için gitmiş "Ölüm Yiyen" olmuş. İşte dedik ya adam "adamın kökü, king, adamın dibi" diye. Boşuna demiyoruz. Büyüdüğünde Snape’in nefret ettiği ukalalık, kendini beğenmişlik, başkalarını hakir görme gibi sıfatlara sahip olacak bu süd-ü sıbyan kaos ortamında doğmasın diye taraf değiştirmiş ve Dumbledor’a çalışmaya başlamış. Ama dikkat edin, buna ayrıca değinmekte fayda var, adam Karanlık Lord’un sağ kolu iken casusluk yapmış ve yakalanmamış. Her neyse, öyle bir aşk ki Voldemort Lily’i öldürünce "kartal" olan Patronus’u, Lily’nin de Patronus’u olan Maral’a dönmüş. Var mı böyle aşk? 


Neyse canım, biz paparazi değiliz; bir kimsenin bir kadına olan hisleri, o kadına olan bakış açısı ve o hisleri yaşayış şekli elbet önemlidir ancak mevzumuz Severus Snape’in özel hayatından ziyade onun Potter evrenindeki tutum ve davranışları. Ne diyorduk, hah, hatırladım. Herkes filmde de geçen zihnebend-zihnefend sahneleri esnasında Potter ve Snape arasındaki beyin okuma mevzularını bilir. Hah, işte o sahnelerde Potter, gardını indirmiş eğitmenine "Legilimency" diyecek kadar terbiyeden uzak bir öğrenci iken Snape yılların verdiği tecrübe ve Lily’e karşı hissettiği duygular dolayısıyla çizgisini bozmayan bir adamdır. İşte bu sahnede terbiyesiz Potter; hocasının beyninde önce annesi, sonrasında da babası ile alakalı düşünceleri görmeyi başarır. Ve narsist kişilik bozukluğun bir sonucu olarak babasının böyle bir insan olamayacağını, Snape’in yalan söylediğini iddia eder. Çünkü babası, peşine taktığı sorunlu tiplerle Hogwarts’ı başkalarına zindan eden bir zorbadan başka bir şey değildir ancak Potter bunu ölmüş babasının hatırasına bir hakaret olarak görür. Pek tabii ki Karanlık Lord'u bile kandırabilecek düzeyde bir zihin ustası olan Snape, Potter gibi bir yeni yetmeyi havada karada kandırabilir ama dedik ya, adam gardını indirmiş, Potter da göreceklerini görmüştür. Bu sahneyi şayet hatırlamıyorsanız bir yerlerden linkine bakın. Dikkatinizi bir şeylerin çekmesi gerekir: James Potter Severus Snape'e aşağılayıcı lakaplar takmaktadır. Snape’in sevdiği kızın önünde Snape’i küçük düşürücü hareketler yapmaktadır, zorbalık da cabasıdır tabii ama dikkat etmeniz gereken asıl nokta; Severus Snape’in tek olması, buna karşın James Potter’ın tüm zorbalarda olduğu üzere çakal gibi sürüyle destekçisinin olması. 


Yanlış anlaşılma olmasın, James Potter aptal değildir, Severus Snape’e meydan okumaya çalışsa onun kendisini tekte böcek gibi ezeceğini bilir. Bu yüzden de peşine taktığı bir takım serserilerl; Quidditch takımından gelen şöhretini kullanarak zorbalık yapar. Öyle değil mi? Eğer Snape bir şey yapacak olsa okulun gözde oyuncusuna zarar verdiği için kendisi zor duruma düşecektir. Evet. James Potter, Sirius Black, Loopin vs hep birlikte Snape’i alt edecek kadar güçlü değillerdir. Çünkü Severus Snape, kendisinin nefret ettiği Muggle yanının eksiklerini kapatabilmek için var gücüyle çalışmış, emek etmiş, dirsek çürütmüş, mürekkep yalamış, daha da önemlisi deneme yapacak kadar bilge ve cesur olmuştur. 


James, Lily, Loopin, Mad Eye, Harry Potter, kısaca aklınıza Potter aleminden gelecek kahramanların yüzde doksan gibi büyük bir çoğunluğu diğer her şeyi göze alabilecek kadar cesur ve çalışkan olsa da deneme yapacak kadar öz güvenli, denemelerinde başarılı olabilecek kadar da irfan sahibi olamamıştır. Severus Snape’in kendi büyüsünü yapabilecek kadar bilge olabilmek konusunda dengi olabilecek kişiler şunlardır:


  1. William Arthur -Bill- Weasley: Evet, Ron’un abisi olan, tam olarak büyü yaratmak olmasa da bir büyüyü modifiye edebilecek kadar yeteneklidir.
  2. Pandora Lovegood, Luna Lovegood’un annesi: Kendi büyüsünü yaratmaya çalışırken başarısız olmuş ve ölmüştür, filmde sadece ismi geçer.
  3. Gilderoy Lockhart: Her ne kadar bu sahtekarı bu listeye almak istemesem de adam kendi büyüsünü yaratabilmiştir, kendisini hologram olarak gökyüzüne yansıtma büyüsüdür.
  4. Tom Marvolo Riddle: Evet, Karanlık Lord’un ta kendisi ve yarattığı büyüleri kimi zaman Dumbledor’un kendisi bile aşmakta zorlanmıştır. Madalyonu sakladığı mağaranın girişinden tutun da içerideki diğer önlemlerine kadar hepsi kendisinin orijinal büyüleridir. Ama en dikkat çekici olanı "kendi başına uçma"dır. Filmde repliği bile vardır. Ölüm yiyen işareti, bu işaretin iletişim için kullanılması, "morsmordre" büyüsü, hepsi onun eseridir.
  5. Albus Dumbledor: Bu da tam olarak büyü yaratmış olmasa da "patronus ile iletişim" gibi bir büyü yaratarak Patronus'u modifiye edebilmiştir.


Dengi olabilecek derken aslında biraz abartıyorum. Düşünsenize, koca Karanlık Lord ve Dumbledor’un bile yarattıkları doğru düzgün büyüleri yokken Severus Snape’in kayıt altına alınabilmiş altı farklı büyüsü vardır. Çünkü kendisi Hogwarts’a başlamadan önce bile Hogwarts’ta yedinci senesindeki öğrencilerin yarısından daha fazla lanet bilmektedir. Zaten hatırlayacağınız üzere kendisi aslında Karanlık Sanatlara Karşı Savunma için başvuru yapmıştır. Ancak egosu kadar paranoyası da olan ihtiyar bunağımız Dumbledor, Snape’in içinde Lily’e karşı ölmeyen aşkı görmeyi reddederek "içindeki karanlık" dolayısıyla iksir hocası olarak işe almıştır. Daha okula başlamadan önceki okuldaki yedinci sınıfların yarısından fazla lanet bilen, kendi lanetlerini yaratma potansiyeline sahip bir zihnefendarın Karanlık Sanatlara Karşı Savunma dersi verdiğini düşünsenize, acaba ne olurdu? Ben cevap vereyim, büyü yapmayı asa sallamak zanneden Potter ve avanesi, Stupify Expelliarmus gibi yeni yetme bebelerin kullandıkları büyüler haricinde büyülerle ölüm yiyenlere karşı savaşabilirlerdi. Ama işte dedik ya, paranoyasının esiri olmuş ihtiyar bunağın egosu, düşmanını en iyi tanıyan kişinin Severus olduğu gerçeğini bile görmesini engellemiştir.


Ve pek tabi ki Potter ve avanesi, birkaç basit büyüye mahkum edilmelidir. Aksi taktirde "talihsiz serüvenler dizisinin kaçınılmaz sonucu olan" Potter, sempatik gösterilemeyecektir: "Aa bak, kurallara kaidelere uyuyor, düzgün büyücü." imajı. 


Neyse, biz Severus Snape’in büyü dünyasına kattıklarına şimdilik ara verelim ve bu yeniden yükseliş döneminde neleri nasıl yaptığına biraz daha bakalım. Hatırlarsanız ilk kitapta karanlık sanatlara savunma hocası, ismi kimsenin aklına gelmeyen bir adamdı ve sözüm ona içinde yaşadığı yüzyılın en büyük büyücüsü olan Dumbledore tarafından işe alınmıştı. Google’a bakmanıza gerek yok: Quirinus Quirrell. Bu adam da diğer ölüm yiyenlerin pek çoğu gibi öz güveni yerlerde bir ezik olduğu halde Dumbledore’un egosuyla bezenmiş bunaklığını istismar etmiş bir Deatheater. İşin ilginç yanı ise herkes "Dumbledore yaptıysa bir bildiği vardır" diye düşünürken bundan şüphelenen ve Quidditch maçı sırasında Potter’ın kıymetlisini kurtaran kişi yine Severus Snape’tir. Ve insan ötesi bir sabır göstererek yaşlı bunağa bu adamın tekinsiz olduğunu anlatmaya çalışsa da ihtiyar bunak yine kendi bildiğini okumaya devam etmiştir.


Ama biz bu ve benzeri küçük şeylere takılı kalmayalım çünkü en az yirmi beş defa Potter’ın kıymetlisini kurtarmışlığı varken açgözlülüğünün esiri olup Voldemort’un atalarının yüzüğü olan Lanetli Gaunt yüzüğünü parmağına geçirmiştir. Severus Snape’in bir deha olduğunu burada bir kez daha görürüz çünkü lanet, Voldemort'un kendi yarattığı lanetlerden bir tanesidir ve Snape, engin bilgi birikimi ve tecrübesi sayesinde bu lanetin yayılmasını önleyebilmiştir ve Dumbledore’un ölümünü geciktiren kilit karakterdir. Açgözlülüğünün sonucunu Snape engellememiş olsa idi sanırım neler olabileceğini söylemeye gerek yok...


Diğer taraftan bambaşka bir kilit noktayı tekrar gündeme getireyim: Severus Snape, Lily öldürülmeden önce taraf değiştirmişti ve Dumledore için casusluk yapıyordu. Sonra Hogwarts’a gitti, herkes onun taraf değiştirdiğinden emin olmuşken o tekrar Voldemort’un yanına gitti ve Dumbledore’u kandırdığını söyleyerek Voldemort’u ikinci kez kandırdı. İstihbarat savaşlarının olmazsa olmazı olan bilgi kirliliğini sonuna kadar kullandı. Dumbledore’u öldürdü ama Malfoy’un Dumbledore’u silahsız bıraktığından hiç bahsetmeyerek Voldemort’u kendi ölümü pahasına yanlış yönlendirdi. Ne demek istediğimi anladınız mı? Malfoy astronomi kulesinde Dumbledore’u silahsız bıraktığı için aslında Mürver Asa onun hakkı idi ama Snape bu olaydan Voldemort’a hiç bahsetmedi. Kendi ölümü pahasına bile olsa Voldemort’un Mürver asanın gerçek sahibi olmasının önüne geçti.


Tabii savaş durumlarındaki kritik konularda ölmeyi göze alabilmek çok büyük bir kahramanlık örneği değildir. Onun en büyük kahramanlık göstergesi ihtiyar bunak Dumbledore. Onun Harry Potter’ı mezbahaya kesime gönderilen domuz gibi yetiştirmesine engel olmak, Harry Potter gözlerini Snape’in tek aşkı Lily’den almış olmasına rağmen Voldemort gibi bir zalimi engelleyebilmek. Büyücü dünyasını bu beladan kurtarabilmek için kötü bile olsa, bunu kabul etmek istemese bile, kurtuluş planına hep sadık kaldı. Yeter ki Lily’nin gözlerine benzeyen bir çift göz büyücü dünyasının güzelliklerini görebilsindi…


Hülasa Severus Snape bir dava adamıydı, bir âşıktı, bir bilge idi, bilginin derinliklerini keşfetmek isteyen bir kâşifti, başkalarının iyiliği için kendi menfaatlerinden vazgeçebilecek kadar kadirşinas bir insandı ama ne Potter ne Dumbledore ne de diğerleri ona hak ettiği değeri verebilecek kadar bile insan olamadılar. Bunun sonucu olarak da filmin bir kısmında Lily’e âşık bir ergen, sonuna doğru duygularını gizlemeden ağlayan bir adam ve ağlayarak ölen bir büyücü haricinde bir şeyi göremedik ve kapanış olarak da Albus Severus Potter haricinde bir taltif olmadı. Olmazdı da çünkü o devrinin en büyük büyücüsüydü...