Asuman uzun bir sessizlikten sonra öylece çakılıp kaldığı yerden doğrulup, uğultuya eşlik etti.

Sere serpe, çırıl ve çıplak, yılgın ve argın uzandı. Söylendi, söylendi.

Ve şöyle söyledi: Şairliğimi, rabbimi, sevdamı, ruhumu çaldılar.

Uzun süre susmak,

Susmak

Susmak

Ve susmak

Çok uzun süre vahşi hayvan olmanın getirdiği o yokluk. Hiçliğin içinde gerdiğim demirden iplik. Kokunun sindiği döşek,

Ve sabrım delik deşik.

O sarı ev, o perdeler, mutfağımızda pişirdiğin körili tavuk. Sapsarı, Kurduğumuz Gogh sarısı monarşiye bence en çok yakışan tablo, Buğday Tarlası ve Kargalar'dı. Öyle habersiz, bebekler gibi başucunda uyuyup uyandık ta ki kendimi hiç ummadığım etimden dokuma yataklarda bulana dek. Şimdi bak bana, yüzümü dök, inciteceksen sen incit, insanlığımı pişir, kalbimi rendele son akşam yemeğimiz için. Ki o gün gelecek. Son sürat kaç. Frenini boz ki tutmasın. Yağmura çarp, ordan en uzağa- en güneye, sıcak denizlere. Ben buranın kutbunu yakmaya devam edeceğim. Ecelimi ezberlemeye, yeminimi bozmaya, saçlarımı dağıtmaya, onlara benzememeye devam edeceğim. Yok yere asıp, yakacaklara o yüzümü göstermeyeceğim. Sana döndüğüm gibi suratımı onlara dönmeyeceğim. Kalbimi bölmeyeceğim. Kefen giydim, kolaydır sandım. Dünyadan değil, senden ayrıldım. Gerekirse yok olsun. Doğmasın da güneş, yağsın yağmur yalandan cumhuriyetine. Gelip de zor demeyeceğim. Sana aynı şefkat aynı çocuk yüzle bakamayacağımsa da dönüp de onlara bakışını vermeyeceğim. Senin gözlerinle bakmalarına göz yummayacağım. Birkaç alacaklı el boğazımda, katlime ferman verseler de dinlemeyeceğim. En yüksekten en dibe düşmekse el işi aşklarım, dönüp de minnet etmeyeceğim. Sadece birkaç güzel yıl aklımda. Görmelerine izin vermeyeceğim. Canımın içinde şu cihansa emanetin bırakıp da onlara teslim etmeyeceğim.