2. Bölüm


Pînhani~Aşk Bir Mevsim



'Ne önemi var ki?' Bu soru beynimin içinde dolanıp durdu, zaten çoktan öldüğümü düşündüm o saniyeler içinde.


Son yaşadığım hadise kafamın içinde dolanıp duruyor, değil konuşmak kıpırdayamıyordum bile. Ellerimi direksiyona kilitlemiş olan biteni düşünüyordum. İki gün önce yaşadıklarım bir film şeridi gibi geçip gitti gözümün önünden.


2 gün önce, İstanbul


Elimdeki dosyayı sıkı sıkıya tutmuş müdürün odasına doğru koşuyordum, hergün geçtiğim koridor uzamıştı sanki, içinde ne olduğunu bilmediğim bir dosyayı yetiştirmek için çok az vaktim kalmıştı. Saati kontrol edip kendi kendime söylenmeye başladım


"Ah be Onur, sanki kendin versen ne olurdu şu dosyayı. Alacağım olsun" sonunda yetiştiğimde derin derin nefes alıp kapıyı çaldım, içeriden gelen 'gir' sesi ile kapıyı aralayıp başımla selam verdikten sonra içeri girdim.


"Meral Hanım, bu dosyada sizin aradığınız bir belge varmış. Ekip arkadaşlarımdan biri, Onur Bey sabah size yetişemedi, mesaisi bitince benden size getirmemi rica etti." Dosyayı uzatıp bakması için bekledim.


"Sağ olun Buçe Hanım" dedikten sonra dosyayı açtı, içinde her ne varsa baktıktan birkaç saniye sonra yüz şekli değişmeye başladı. Beni korkutan bir durum olsa da sesimi çıkaramadım.


"Siz çıkabilirsiniz" dedi, ses tonu değişmişti, besbelli çok moral bozan bir şey vermiştim. Keşke baksaydım içine diye düşündüm ama çok geç olmuştu artık.


"İyi günler" diyip dışarı çıktım, müdürün yüzündeki değişim içimde büyük bir ağırlık oluşturmuştu, kötü bir şey yapmışım gibi hissediyordum, kendi çalışma odama giderken bu his içimi yiyip bitirmişti adeta.


Odama girdikten sonra dayanamayıp Onur'u aradım.


Bir iki çalıştan sonra açtı


"Efendim Buçe?"


"Bana verdiğin dosyayı verdim ben" bir şey demesini bekliyordum, yaklaşık 10 saniye kadar sesini çıkarmadı


"Onur?"


"Ha, tamam. Sağ ol. Ben şuan dışarıdayım, sesin kesiliyor. Daha sonra konuşuruz"


"Onur bir dakika"


"Evet?"


"Ne vardı o dosyada?"


"Buçe klasik işler işte, çalışanların hangisinde sorun var, hangi bölümde bir terslik var diye sormuştu Meral Hanım, biliyorsun sağ kolu sayılırım. Yardımcı olmamı istedi, bende yardım ettim" yeni yıla girdiğimizde yapılan rutin işlerdi bahsettiği. Yine de Meral Hanımın yüzündeki ifade aklımdan gitmiyordu


"Kimin ismi vardı içinde?"


"Buçe gerçekten meşgulüm. Daha sonra konuşuruz" uzatmayıp telefonu kapatsam da içimdeki o iğrenç his gitmiyordu.


"Aman Buçe, abartma. Kimse kim" dedim kendi kendime daha sonra masamın üstünü toplayıp odadan çıktım, kapıyı kitledikten sonra otoparka inmek için asansöre doğru yürümeye başladım, o sırada karşı tarafta yürüyen kişiye döndü bakışlarım, ellerini yumruk yapmış sinirli bir ifade ile bana bakıyordu, daha önce gördüğüm biriydi fakat ismini anımsamıyordum.


"Merhaba" sinirinin bana olup olmadığını öğrenmek için selam versem de hiç oralı olmadı adam.


"Ne kadar yüzsüz birisin" gerçekten nefret dolu bakışları tüm bedenimi sarsmıştı.


"A-anlamadım"


"Ben mi şirketten para çalıyormuşum?" Sinirden kıpkırmızı olmuş yüzü ile elindeki dosyayı üstüme fırlattı


"Adını bile bilmediğin bir insana iftira atmak nasıl bu kadar kolay oldu" bir şey dememi beklemeden koşar adımlarla gitti, yere düşen dosya benim az önce Meral Hanıma verdiğim dosyaydı.


Düşmemek için sırtımı duvara yasladım, hiçbir şey anlamamıştım ama adamın yüzündeki nefret ifadesi aklıma kazınmıştı o saniyelerde.


Dosyayı yerden kaldırıp Onurun en yakın arkadaşı ve benimde ekip arkadaşım olan Rıfatın evine gitmek için arabama doğru yürüdüm.


Ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum, Rıfata gidiyordum çünkü ne olduğunu o kesin biliyordu.


Arabama binip direkt Rıfatın evine sürdüm, kapının önüne gelince ani fren yaptım


"Ne yapıyorsun Buçe? Ne saçmalıyorsun? Onurdan bahsediyoruz, Onur sana zarar verecek bir şey yapmaz. O adam demek ki para çalıyormuş, yoksa Onur neden bir adama suç atsın?" kendi düşüncelerimi sorgulayıp arabayı hareket ettirdim, evime gitmek şuan için en doğru karardı. Bende öyle yaptım ve eve geçtim. Daha fazla düşünmemek için eve çıktığım gibi yemek hazırlamaya koyuldum, sadece yaptığım yemeğe odaklanmak istiyordum ve öyle de yaptım, her ne olduysa yarın öğrenecektim nihayetinde.


...


Sonraki gün


Sabah erken uyanıp evi toplamıştım, işe bugün biraz daha erken gidecektim.


Evden hızla çıkıp direkt şirkete gittim, normal bir güne göre çok ses vardı etrafta, dün akşam olanlarla ilgisi olduğunu düşünüyordum.


Yanından geçtiğim bir iki kişinin konuşmasına kulak kabarttım


"Adamın başını yaktılar"


"Kendi arkadaşlarını korumak için yapmış pislikler"


"Yazık oldu ya hu, yeni başlamıştı bu yıl"


Duyduklarım düşüncelerimi destekler nitelikteydi. O gün başka bir şey olmadı, Onur bir türlü gelmemişti ve Rıfatta ortada yoktu. Mesai bitimine doğru biri kapımı çaldı


"Gelebilirsiniz" içeri giren kadın hemen masamın karşısındaki koltuğa oturdu, tanımıyordum.


"Merhaba Buçe"


"Merhaba-"


"Canan" dedi elini uzatıp. Elini sıktıktan sonra meraklı bakışlarımı üstüne diktim.


"Buçe ne yapmak istediğinizi bilmiyorum ama yanlış yapıyorsunuz"


"Hangi konuda?"


"Kaan konusunda"


"Kaan?"


"Dün kovulan arkadaş var ya" deyince durdum, muhtemelen bana nefret kusan adamı kastediyordu.


"Ne yapmışız ya da ne yapmışım Canan?"


"Kimin açığını örtmek için yaptınız bilmiyorum ama o adamın hakkına girdiniz. Bak gerçekten henüz yeni çalışmaya başlayan biriydi o. Bu sene daha ikinci yılı bile dolmadı. Benim ekibimde çalışıyordu, geri dönüşü yok ama bunları söylemek zorundaydım. Yoksa kendimi ona karşı suçlu hissedeceğim, onun kovulmasına mani olamadım fakat en azından o olmadığında onu savunabilirim. İyi günler sana" son cümlesi sitem doluydu, kalktı, hiçbir şey dememi beklemedi ki beklese bile diyemezdim.


Başıma nasıl bir iş almıştım böyle? Resmen maşa olarak kullanılmıştım, bilmiyordum demem hiçbir işe yaramazdı. Hiç beklemeden aptallığımın bedelini ödemek için bir a4 kağıdı çıkardım, kendi istifa mektubumu yazdıktan sonra düşünmeden eşyalarımı alıp elimdeki istifa mektubu ile Meral Hanımın odasına gittim, kapıyı tıklatıp içeri girdim, Onur ve Rıfat içerideydi. Esasında çok şaşırmamıştım, elimdeki istifa mektubunu uzatığımda Meral Hanım şaşırarak bana döndü, Onur ve Rıfatın bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum.


"Bu ne demek oluyor Buçe Hanım?"


"İstifa ediyorum efendim"


"Düşüneceğim bu kararını. Anlaşmalar var, bu kadar basit bir şekilde işi yarıda bırakamazsın." Dedi sert bir tavırla


"Size en uygun olan en yakın zamanda ayrılmak istiyorum. Umarım bu isteğimi geri çevirmesiniz. Elimdeki tüm işleri bitirdikten sonra ayrılacağım. Yeni bir iş almayı düşünmüyorum, ekip için yeni birini bulmanıza yardım edeceğim."


"Buçe Hanım siz kilittaşısınız" durdu, sandalyesini biraz daha yaklaştırır masaya, az öncekine nazaran daha tatlı bir ses tonu işe konuşmaya başladı


"Eğer isterseniz birkaç gün için izin verebilirim ama şuan için sizin ayrılmanız söz konusu bile olamaz"


"Meral Hanım" dedim, bir iki adım daha yaklaşarak


"Size en uygun zaman ne zamansa o zaman gideceğim umarım bu konuda tartışma yaşamayız. İyi günler" hızla çıkıp asansöre koştum, arkamdan Onur çıkmıştı, onu beklemek ya da dinlemek istemiyordum, merdivenlere doğru gidip hızlı adımlarla şirketten çıktım, Onur arkamdaydı. Dışarı çıktığımızda yağmur yağıyordu, pantolonumun paçaları ıslanmıştı adımlarımı hızlandırdım otoparka doğru yürüyordum.


Gök yarılırcasına yağan yağmurun sesi kulağıma doluyor, tüm bedenimi sırılsıklam ıslatan yağmur saçlarımı yüzüme yapıştırıyordu, soğuktan titreyen bedenim ısınmak için yalvarıyordu bana, ayaklarımı sürüyerek kocaman otoparka girdim, ardımdan bağıran adamı hiç dinleyesim yoktu ama sonuç olarak sesini duyurmayı başarıyordu.


"Beni dinlemek zorundasın, duyduklarının hiçbiri doğru değil diyorum" konuşmasıyla var olan sinirim yükslemiş hiddetle konuşmaya başlamıştım.


"Bana maval okuma! Ben neyin yalan neyin doğru olduğunu görebiliyorum ve biliyor musun şuan acınacak halde olduğun için yalanlarına bir intikam bile düşünmeyeceğim. Kendi pisliğinde geber" upuzun otoparkın içinde koşar adımlarla yürüyüp peşimden koşan gereksizin arabasına kuvvetli bir tekme attım, araba ötmeye başladığında daha da hızlandırdım adımlarımı.


"Bana bak peşimden gelme sakın, adi herif" bağırışım duvarlara çarpıyor kulaklarımda yankılanıyordu.


Nefes nefese omzumu tuttuğunda bacağımı kaldırıp karnına sert bir tekme attım, elleriyle karnını tutarak geri sendelediği sırda koşmaktan yorulmuş halde konuşmaya başladım


"Sana söyledim, benimle oynama dedim, sana acımam dedim! Bu ilk değil Onur, beni ilk kez maşa olarak kullanmıyorsun ki sen" Sinirden kahkaha atarken bir yandan da gözyaşım hızlı hızlı akıyordu, elimin tersiyle silip etrafıma bakındım, gördüğüm ilk taşı avuçladım, havaya kaldırıp kafasına nişan almıştım ki bileğimden birinin tutmasıyla taş ayağımın dibine düştü.


"Gerizekalı! Ne yapıyorsun?" Gördüğüm sima ile içim nefretle doldu, omzumla geriye ittirip öne çekildim, yerden aldığım taşın yeni sahibi vardı şimdi


"Şeref yoksunu" ağzımın içinde kelimeleri gevelerken taşı Rıfatın kafasına attım, kafasından kırmızı sıvı boynuna doğru akarken takım elbisesinin cebindeki mendili telaşla çıkarıp kanayan yere bastırdı, bir yandan da durmam için elini bana uzatıyordu, konuşmaya mecali yoktu ama benim vardı, avazım çıktığı kadar bağırmaya, ellerim kan tutana kadar suratlarını dağıtmaya halim vardı olmayan tek şey yetkimdi. Dokunulmazlıklarının olması caydırıyor


"İğreniyorum ulan sizden, var ya ikinizden de ne arkadaş ne dost ne abi hiçbir halt olmaz. Sahtekarlar" kendi arabama koşarken arkamdan sesleniyorlardı, elimde olsa seslerini seve seve keserdim ama bu kadarı boyumu aşardı ne yazık ki. Hiddetle arabama binip hızlı bir şekilde otoparktan çıktım, yağmur inadına yağıyor gibiydi, otobana sürdüğüm araba ile nereye gittiğimi bende bilmiyordum ama bilmeme gerek de yoktu. Zaten alabileceğim her darbeyi almıştım, belki biraz da can acıtma sırası bendeydi.


*


Şimdi

Ne önemi kalmıştı nefes almanın?