3. Bölüm
Sezen Aksu - Ben De Yoluma Giderim
*
Kafamın içindeki düşünceler beni yiyip bitirmek üzereydi, direksiyonu tutan elim gittikçe sıkılaşmıştı. Aldığım fevri kararların ceremesini çekeceğim günler yakındı, istifa etmem, telefonumu atmam, şuan burada olmam... bunların hepsi, yaşananlar yetmezmiş gibi karşıma engel olarak çıkacaktı yine, biliyordum. Ama yapacağım bir şey yoktu, olanları değiştiremezdim. İstifam kabul edilmese bile çok net konuştuğumu düşündüm şuan, işi bırakmak istemem aslında normal görünmeyebilir ama bunun 2 sebebi vardı, birincisi kendimi gerçekten suçlu hissediyordum ve aptallığımın sonucuna katlanmak zorundaydım, evet, yaptığım aptallıktı, hiç sormadan benden yapmam istenileni yapmıştım, bazen hataların dönüşü olmuyordu işte, o adam suçsuz yere işinden olmuşken ben rahat rahat çalışamazdım, bu mümkün değildi. Çok duyarlı olduğum için değildi bu çalışmama isteğim, sadece yapılan midemi bulandırıyordu. İkinci sebep ise biraz daha duygusaldı aslında, Onur ve Rıfat'ın hatasını anlayacağına inanıyordum, en azından benim işi bırakma raddesine gelmem onlarda bir şeyleri dürtecekti.
Dosyayı yerden kaldırdığım âna gittim, içindeki gelir gider hesaplamaları o kadar uyumluydu ki herkes adamın suçsuz olduğunu bilse bile bunu kanıtlayamıyordu çünkü çok planlı bir iftiraydı, neredeyse her harcama adamın onayı ile yapılmış gibi duruyordu, muhtemelen imzası kullanılmış ya da başka bir şekilde adam kendisi imzalamıştı. Meral Hanımın bu kadar şaşırması çok normaldi çünkü o adamla yaklaşık 2 yıldır beraber çalışıyordu, yani ekiplerin dışında bir çalışma planları vardı muhasebe ile ilgili işlerde bile ondan yardım alıyordu, güvendiği dağlara kar yağmıştı kısaca.
Düşündükçe delirecek gibi oluyordum, esefle oflayıp kafamı direksiyona yasladım, yanımdaki adamın varlığını hissediyordum ve arabadan nasıl çıkaracağımı düşünmeye başlamıştım. Zaten onun da piyango biletinden çıkar gibi çıkması bunca olayın üstüne pastadaki çilek gibiydi, gereksizdi hem de çok gereksizdi.
"Bana bak." dedim kafamı ona dönüp.
"Sinan'dı değil mi ismin? Güzel bir ismin var, sana da yakışıyor bence. İsmin ne kadar yakışıyorsa şu an arabamda olman o kadar yakışmıyor Sinan Efendi. Bak, güldük ettik, niyetin ne bilmiyorum ama aklıma iğrenç senaryolar getirmek istemiyorum. O yüzden lütfen arabamdan in ve bir daha karşılaşmamız için dua et olur mu? Bende edeceğim ve seni gördüğüm zaman kaçacağım sende bunu yap" elimle kolunu ittirip
"Hadi," dedim, dedim dedim de adam yüzüme aval aval bakmaktan başka bir şey yapmadı, kafamı direksiyondan kaldırdım.
"Derdin ne senin? Serserilik yapacak başka insan bulamadın mı?" diye sordum
"Sana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın değil mi Buçe? Sana zarar gelmesin de kim yanıyorsa yansın. Derdimin ne olduğunu sormuştun ama bunu şu an cevaplayamam çünkü oyun bu kadar erken bitmemeli hem daha başlamadık bile."
"Ne oyunundan bahsediyorsun, tanımadığım bir adam gecenin bu saatinde benimle alay ediyor, teşekkür etmemi mi bekliyorsun? İstersen bir hediye de alayım sana, en çok neyi seversin?"
"Yani..." dedi durup düşünürken.
"Bir yemek ısmarlasan fena olmazdı" oldukça ciddiydi,
"Kurtulacak mıyım senden?"
"Bilmem, karnım doyarsa kendi kendime giderim belki." deyince biraz sevinmiştim ki yanımda çok az bir para olduğunu hatırladım.
"Param yok." dedim esefle, kahkaha atıp kafasını geriye yasladı.
"Uzun yola parasız çıkacak kadar geri zekalı mısın?" O kadar net sormuştu ki aslında sormamış direkt geri zekalı olduğumu yüzüme vurmuştu. Ve kahretsin ki haklıydı.
"Arabanın benzini biterse ne yapacaksın?" Sorduğu sorudan sonra sesli bir şekilde güldü, gülüşünü alaya alıp kolunu ittim.
"İn arabamdan, in hemen."
"Dur dur, bak anlaşalım. Çünkü bana gerçekten ihtiyacın olacak."
"İhtiyacım falan olmayacak, in arabamdan hemen çık." hala pişmiş kelle gibi sırıtıyordu.
"Yolda kalırsan benim gibi bir Sinan imdadına yetişmez ama."
"Senden kurtulmak için ettiğim imdada kim yetişecek acaba?"
"O kadar kötü değilim bence, hem yaklaşık yarım saattir düşünüyordun çıtımı çıkarmadım. Yeri gelince iyi bir bekleyici olabiliyorum"
"Bekleyici?"
"Evet, böyle durup bekleyenlere bekleyici deniyor." gerçekten durup sessizce karşısına bakmaya başlayınca dayanamayıp gülmeye başladım. Elimle ağzımı kapatıp durduramadığım gülüşümle hacıyatmaz gibi öne arkaya gidip geldim. İçimdeki gülme hissi nihayetlenince 'iyi bekleyiciye' döndüm
"Hadi, uzatma artık kardeş, in burada sen."
"Olmaz, inemem."
"Neden?"
"Yemin ettim çünkü."
"Ne yemini?"
"Kendi kendime seninle Balıkesir'e gideceğime dair yemin ettim." sanki nasılsın iyi misin der gibi rahat rahat konuşuyordu.
"Hasta mısın oğlum sen?"
"Oğlum, kardeşim... bir de hayırdır birader de."
"Sana mı soracaktım?" Tek kaşını kaldırdıktan sonra:
"Bilmem." dedi, devam etmesine izin vermedim. Daha fazla dilleşmek istemiyordum açıkçası.
"Bak Sinan, gerçekten hiçbir şeyi kaldıramayacağım bir zaman dilimindeyim. Biliyorum, aldırış etmiyorsun ama uğraşacak takatim bile yok..."
"Bu dikiz aynasından nasıl arkadaki aracı görüyorsun sen Buçe?" Dikiz aynasına bakıp hem saçını düzeltiyor hem de beni dinlemediğin açık açık söylüyordu, boşuna dil döküyordum.
Aslında şiddete meyilli biri değildim ama son zamanlarda yaşadıklarım beni buna itiyordu, ben insan gibi davrandıkça karşımdakiler hayvandan daha da aşağıya iniyordu
Muhtemelen gece gündüz ayrı nemlendiricilerle nemlendirdiği, tıraş olurken tahriş olmasın diye dua ettiği yüzünü asfalta sürüyerek arabasına yuvarlama fikri tabi ki aklımdan geçmemişti (!). Ve yine tabii ki burnunu kırma isteği ile dolmamıştım. Sadece bir aralık arabasına top gibi fırlattıktan sonra arabasına son hız çarpmayı düşünmüştüm o kadarcık.
Tüm bunları sadece hayal edebilirdim ne yazık ki, insan görünümlü şam şeytanına dokunamaya hakkım yoktu. Bu hak kimsede yoktu.
"Sinan, bizim arabalarımız aynı değil mi? Şu önde duran mavi yakışıklı senin sanırım?" Dedim, anlamaz bakışlarla kafasını salladı, hala aynada yüzünü inceliyordu. Aptal deyince de hakaret sayıyorlar, pardon da kime hakaret? Sinan'a mı yoksa 'aptal'a mı?
"Ne şans ama arabandan memnun musun? Ben değiştirmeyi düşünüyordum, bu en son çıkan SUV serilerine bir göz atınca benimki o kadar da maharetli görünmedi gözüme" amacım dikkatini dağıtmaktı, bir erkek arabalardan, futboldan bahsedince oraya odaklanırdı sonuçta değil mi? Yoksa canım ciğerim yoldaşım arabamı hiçbir araca denk görmüyordum.
"Bahsettiğin seriyi bilmiyorum, arabayı da babam almıştı geçen yıl. Çok ilgilenemedim esasen, sonuç olarak beni istediğim her yere ulaştırıyor. Bir üst modeline ihtiyaç duymuyorum" dedi, her erkek arabalara ilgi duymuyor demek ki.
"Aman, haklısın aslında. Ha bir üst model ha bir alt model ne fark eder ki?" dedim gülerek.
"O değil de..." diye devam edecektim ki büyük bir sesle irkildim. Sinan kafasını tutarak "eğil!" diye bağırdı ama gördüğüm görüntü tüm vücudumu kilitlemişti adeta.
"Buçe!" Sol eliyle kafamı tutup aşağı doğru çekti, kendi kafasını da sağ eli ile koruyordu, çarpışmadan dolayı çıkan büyük ses kulaklarımızı sağır edecek cinsten idi. Yoldaki aracın freni tutmamış olacak ki benim arabama çarpmıştı, iki araç birbirine kenetlenmiş bir halde biraz daha ileriye sürüklendi ve sonunda durdu.
Arabamın patlayan penceresinin camları üstümüze dökülmüştü, çarpışmadan ötürü oluşan duman arabaya doluyordu, çok geçmeden etrafta sesler yükselmeye başlamıştı, hareket edemiyordum, görünüşe bakılırsa Sinan da hareket edemiyordu, bir eli hala başımın üstündeydi, ben sağa doğru eğmiştim başımı, o tam öne doğru eğmiş kıpırdamadan duruyordu, arabaya dolan duman öksürmeme neden olurken bir yandan da ciğerlerime kadar yakıcı bir havayı indiriyordu.
Etrafta olan biteni anlamamaya başladım, sesler gittikçe azalıyordu, başından beri açamadığım gözlerim daha bir sıkılaşmıştı sanki, bedenim gevşedi, kendimi uykunun kollarına teslim ettim, esasında uyku baygınlık mı bilmiyordum, koca bir hissizlik hali oluşmuştu tüm bedenimde.
Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama kendime gelmeye başlamıştım, arabanın kapısını açmak için zorluyorlardı ama muhtemelen araba kilitlenmişti, kolumu zar zor hareket ettirip güvenlik kilidini açtım, kapının açılması ile içeri temiz havanın girmesi bir oldu, diğer kapıyı da açtılar, çok hareket ettirmeden arabanın içinden çıkardılar beni, boylu boyunca bir sedyeye uzattıktan sonra ağzıma oksijen maskesi takıp kaza alanından uzaklaştırdılar.
Gözlerimi aralamaya çalıştım ama açamıyordum, göz kapaklarım birbirine yapışmıştı adeta.
Olan biten neyse artık fark etmiyordum, canım yanıyordu, hissediyordum fakat ne için yanıyordu, ne yapıyorlardı hiç bilmiyordum, daha fazla dayanamadım zaten, bilincim tamamen kapandı, artık hiçbir şey yoktu meydana gelenlere dair.