Bölüm-10
Sezen Aksu~Dua
Cem Adrian~Gemiler
Önce hafif bir sarsılır yer, sonra evin ta başına yıkılır.
*
"Sinan" adını kaçıncı tekrarlayışım olduğunu bilmiyordum, 2 kişi Sinanın başında bekliyordu, birkaç kişi ayakta olan biteni anlamaya çalışıyordu, duvarın dibine sinmiş bedenimi gizlemeye çalışıyordum, uzun zaman sonra ilk kez korkuyu bu kadar yakınımda hissettim, korku resmen ete kemiğe bürünüp yanıma kurulmuş gibiydi, sanki kendimi ondan saklamam kurtarmam gerekiyormuş gibi hissediyordum.
Ambulans sirenini duyunca gömleğimin koluyla burnumu silerek ayaklandım,
"Açılın, yol verin" sesler yükseliyordu, insanlar zamanla daha çok toplanıyor herkes görmediği olay hakkında konuşuyordu.
Ambulanstan inen hemşireler sedyeyle birlikte koşar adımlarla yanımıza geldiler, Sinanı sedyeye yatırdıklarında yanlarına gittim
"Ben de gelebilir miyim, benim arkadaşım" kafasını sallayan hemşire sedyeyi ambulansa yerleştiriyordu, arkasından bende ambulansa bindim ve benim için en yavaş geçen saniyelerle ayrıldık ara sokaktan, ambulansın sireni adeta kulaklarımda çalıyor gibiydi, durduramadığım ağlayışımla hemşireye baktım, bana bir şey demesini bekliyordum, yarası derin değil demesini, sakin ol demesini, iyileşecek demesini bekliyordum ama o sadece hızlıca hastaneye varmayı diliyor gibiydi, tıpkı herkes gibi.
Anlamadığım birçok konuşma geçti iki hemşire arasında o anlarda yaşanan tüm bu şeyin rüya olmasını istiyor, arabaya bindiğim ana dönmeyi ve orada kalmış olmayı istiyordum ama bunların hepsi benden çok geride kalmıştı, yok olan giden onlarca şey vardı şimdi.
Hastaneye ulaştığımızda Sinan'ı tek başına yoğun bakım servisine aldılar, ellerimde ve üzerimde kurumuş kan vardı, kan lekelerini görmesem kendimi bu anın hiç yaşanmadığına dair kandırabilirdim belki ve Sinan'ı bırakıp giderdim ama üstüme sinen kan kokusu yakamı bırakmamaya yemin etmişti, tıpkı yıllar önceki gibi hiçbir şey yapamadan çaresizce yoğun bakım kapısının önünde oturdum, bacaklarımı kendime çekip bedenimi iyice küçülttüm, orada öylece kalsam yaşadığım her saniyeden daha huzurlu geçecekti belki.
Gözlerimi kapatıp yıllar evvelinden duyduğum melodinin kulaklarımda çalmasına izin verdim, melodi çaldıkça ruhum bedenimden uzaklaşıyordu, en sonunda tüm bu olanlara dayanamayan ruhum tamamen gitmişti, bedenimse ceset misali bir yumak gibi toplanıp harektsizce durmaya başlamıştı.
*
"Hanımefendi" kolumu sarsarak beni uyandıran hemşireyi görünce afalladım, sırtımda ve başımda müthiş bir ağrı vardı, kollarımı iki yana indirip ayılmaya çalışarak bulunduğum yere baktım, aklımdan geçen 'Sinan' ismiyle tamamen kendine gelmişti bilincim.
"Nerede, nasıl? Sinan yani, ne oldu ona?"
"Ameliyatı bitti, odasına aldık onu, siz de kalkın isterseniz" başımı sallayarak ayaklandım
"Lavabo nerede?" Yanımda duran hemşire konuşmaya başladı
"Sinan Bey'i aldığımız odanın yanında var, oraya gidersiniz"
"Tamam" birlikte asansöre binip üst kata çıktık.
"302 nolu oda, geçmiş olsun. Lavabo da hemen şurada" eliyle sağ tarafı gösterdi
"Tamam, teşekkürler. Sinan'ın yanına gidebilir miyim peki?"
"Evet ama uyandırmayın. Kendisi zaten birkaç saat içinde uyanacaktır"
"Anladım, sağolun." Gösterdiği yerden lavaboya girdim, fazlaca sıvı sabunu avuçlarıma doldurup kirinin çıkması için ovmaya başladım, yavaş yavaş çıkan kan suyla birlikte akmaya başladı, kollarımı da yıkadıktan sonra üstümdeki gömleği çıkardım, gömleğin altında tişört vardı, gömleğin üstünde kan lekeleri olan yerlere sıvı sabundan döküp elimde yıkadım lekelerin bi kısmı çıksa da bi kısmı çıkmamıştı.
"Leş gibi oldum resmen" kendi kendime konuşurken lavabodan çıkan bir kadın selam verince nezaketen ben de selam verdim.
"İyi misiniz?" Kadın elini kuruturken sormuştu bu soruyu,
"Evet, iyiyim" dedikten sonra yüzüme su vurmaya başladım, soğuk su beni kendime getirmekte oldukça etkili bir yöntemdi.
"İyi görünmüyorsunuz, yardım edeceğim bir şey var mı acaba?"
"Hayır, çok naziksiniz, teşekkür ederim"
Kadın gülümseyerek başıyla selam verdikten sonra dışarı çıktı, o gidince aynadaki yansımamla baş başa kaldım, elimde kanı az buçuk çıkmış bir gömlek, altları morarmış bir çift göz, omuzları düşmüş kendi haline küfreden bir Buçe, kim olsa ne olduğunu sorardı herhalde, etrafa kan sıçramış üstelik.
Tiksinerek bakarken temizleyecek olanlardan onların gıyabında özür dileyerek dışarı çıktım, gömleğime bir kez daha baktıktan sonra derin bir nefes alıp verdim.
"Ne yapalım, bunu temizlememiz mümkün görünmüyor." Kendi kendime konuşurken gömleği çöpe atmayı düşünüyordum, içinde bulunduğum hale sinirden gülerken çöp kovasına yaklaştım
"Atmasam mı acaba?"
"Nerede temizleyeceğim"
"Lütfen sessiz olun hanımefendi" yanıma gelen kişiye anlamaz bakışlar attım, çok mu sesli konuşmuştum acaba?
"Kusura bakmayın" yüzüne bakmadan ve başka bir şey demeden yürümeye başladım, 302 nolu odayı bulmam şarttı.
"Hanımefendi?" aynı ses ikaz eder gibiydi bu sefer, ardımsıra gelip bana yetişti
"Hangi odayı arıyorsunuz?"
"Neden sordunuz?"
"Bazı hastalar az önce hastaneden ayrıldı, eğer onlardan biriyse-" devam etmesine izin vermeden
"Beyefendi herhalde ayrılsa haberim olurdu değil mi? Eminim her hastanın refakatçisi o hastayla birlikte çıkıyordur hastaneden" kafasını salladı
"Haklısınız" az önceki tavırları değişmiş gibiydi, ben mi aklımı kaçırmıştım acaba? Hayır emindim, az önce beni durdurmak ister gibi bir tavrı vardı, bir insanın acelesi olup olmadığını mimiklerinden anlayabilirdim, az önce gözlerinde bu telaş yok gibiydi, bir an önce arkasını dönüp gitmesi de buna işaretti.
"Bir dakika bir dakika" arkasından koşup kolunu tuttum
"Neden durdurdun beni?"
"Anlamadım?"
"Beni özellikle durdurdun, neden diyorum"
"İyi misiniz ne işim olur sizinle?"
"Bilmiyorum işte, ne işin var benimle?"
"Uzatırsanız hastane güvenliğini çağıracağım, deli misiniz nesiniz" kolunu çekip hızlıca merdivenlerden indi.
Abartıyor muydum acaba? Gerçekten olmayan şeyleri düşünüyor olabilir miydim?
Düşünceler zihnimin duvarlarına tırmanırken 302 nolu odanın kapısını açtım, Sinan'ı görmeyi umduğum oda bomboştu.
*