Kal yanımda, çömel dibime yavaş yavaş.

Bak güneş doğuyor, kızıllığını serpiştiriyor silüetine, en çok da gözceğizlerine.

Sen hiç sen oldun mu?

Sor kendine ve cevap alama.

Sırtlan dertleri, sokul yanı başıma, yorgunluğun dinginlensin.

Gitmek ve gelmek arasında gelip giderken yolda tökezledin, biliyorum.

Yollar uzun ve sen yorgunsun.

Alıp başını gitmek gelir gönlünden, gidemezsin,

başın kayıptır.

Arar, tarar bulamazsın.

Bu bi' düş müdür? düşüş mü? yoksa düşsel çöküş mü?

Anlamlandıramamışızdır.

Kalbin fıtratında atmak var diye, insanın özünde yaşamak mı vardır sahiden, yoksa kalp attığı halde yaşayamamak mı?

Belirsiz.

Sessiz bekleyişler ve ağır ağır ilerleyen bir yok oluş sancısı kaplar yüreği.

Ağaçlar, eksik sonbaharlar, kurumuş yapraklar.

Hep bir buruk, hep bir nazenin.

Sanki, bana benzer hali.

Halim girdap.

Batak ya da eski, parçalanmış bir gardırop.

Neyse.

Tez zamanda ulaş kendine, yaşa mevsimleri ve beraberinde yaşayabileceğin tüm güzellikleri.

En önce sevmekten başla, kendinden çok belki de.

Ulaşamadığın yerlere ulaş ve hiç bilmediğin tenhalarda dolaş.

Bakarsın, pencerenden yağmur süregelir gözlerine, uzun uzun bakışır, sen de yağarsın.

Sobadaki odun gibi sere serpe süzülürken

ateşlerde, yanmak ama tütmemek istersin.

Gökyüzü kadar güzel endama sahip yürekler, fırtınanın zalimliğiyle derbeder olmasın istersin.

Peki neden olurlar?

Cevapsız.

Sen en iyisi yan ama tütme, yağmur ol ama yağma, gök ol ama gürleme.