Suyun diğer tarafından sessizliğin doldurduğu bir erdemdir şimdi çıkan sesim.
İsmi; yaşam Soyadı; ölüm olan.
Usulca geliyorsa eğer bu ses; kaçma, hep kaçtın. Korkma, hep korktun. Ancak vakit gelmiş ise sıra sende ya da bende ne fark eder ikimizin hesabı olmuşken şu kanlı bilmece.
Hatırlar mısın varlığına methiyeler düzdüğün, yanına son kez kibirden gittiğin birisi vardı. Hani sana iyi şeyler öğretip aslında mutlak iyinin olmadığını bilen, yaşamın anlamsız zaruriliğinde ilk defa düşündüklerinin tersine eylemeyi seçen. Belki bir kiraz belki bir lavanta ama şimdi kabirde çiçek açsa da unutuluşun şanslısı, arzın merkezinde kokusuz tatsız yatan. İşte Hatırladın. Yapabildin mi istediklerini? Bildin mi bilinmezliği? Kurtçuğun elmayı kemirdiği gibi hesap kitap yaptın mı görünürlüğüne çaba sarf ettiğin hormonlarına? Altı açık tencerenin içine attın mı bu sefer malzemeleri? Sen şimdi bildin. Bense en baştan biliyordum bütün bunları ve şuanda, ileride olmuş olacak olanları. Korkuyordun ölüm ’den fakat kaybetmek değildi ölüm, yaşam ile birlikte değerlendirince. Çünkü yaşamın ağırlığı doğada daha üstündü. Yokluk hiçlikken varlık, varoluş, almak üstüne kurar dengesini. Kaybetmekten korkuyorsan buna rağmen yazgındır; bilgiden, hakikatten uzak hayatın içinde debelenmek nihayetinde.
Artık Seni yanlış bileceğim.
Zamandan, Mekandan bağımsız dönüşecek konumun çok istediğin yaşama sevincine.
Benim geceden kulaklarıma değecek sessizliğimin sesi, ilki ve sonu olmayana. Bundan sonra ne Tanrı ne Tabiat ulaşacak doğrulara.