🦋
(0 yorum)Kelebek ilk papatyaların içinde buldu kendini. Uyandığında bembeyaz güzel kokularla dolu papatya bahçesindeydi. Doğrulup kendine baktı. Masmavi kanatları vardı. Tırtılken hiç beğenmezdi kendini. Şimdi ise dönüp dönüp kanatlarına bakıyordu. Yavaşça uçmaya çalıştı. Sendelediği anda papatyalar yere düşmekten kurtarıyordu onu. Papatyaları öyle çok sevmişti ki. Tırtılken onların güzelliğinin farkında değildi. Şimdi hepsine yukardan bakabiliyordu. Kelebek mavi kanatlarıyla bir süre dolandı papatya bahçesinde. Her birine konup güzel kokularını içine çekti. Biraz gezmek istedi. Gezdikçe yeni yerler keşfetti. Çok mutluydu. Özgürdü. Masumdu. Günlerden bir gün papatyanın üzerinde uyanan kelebek uzaklarda yeni bir bahçe gördü. O bahçede sadece papatyalar yoktu. Kırmızı güller, mor menekşeler, pembe kiraz çiçekleri doluydu. Öyle mutlu oldu ki kelebek hemen oraya gitmek istedi. Uçtu yavaşça. Bahçeye yaklaştıkça daha çok heyecan basıyordu minik kalbini. Bahçeye girdiği an ilk kiraz çiçeklerinin üzerine kondu. Kokusu öyle güzeldi ki resmen sarhoş etti onu. Kelebek artık hem papatya hem de binlerce çiçek bulunan bahçede yaşayacaktı. Mutlulukla uçtu çiçeklerin üzerinde. Bir süre sonra geride bıraktığı papatya bahçesine dönmek istedi. Uçtu uzun süre ama papatya bahçesini bulamadı. Çok üzüldü çünkü onun ilk doğuşunun olduğu yerdi. Sonra orayı bıraktığı için kendini suçladı. Ağladı günlerce. Sonrasında çiçeklerden biri seslendi kelebeğe. ‘Bak burada da bir sürü papatya var neden ağlıyorsun ki’ dedi. Kelebeği teselli etmeye çalıştı. Kelebek çiçeğin bu ilgisine kaptırdı kendini ve zamanla papatya bahçesini unuttu. Çok uzun süre o bahçede yaşadı. Çiçeklerdeki polenler sayesinde artık kocaman bir kelebek olmuştu. Yine böyle dolaşırken bir gün uzaktan bir karartı geldiğini gördü. Gökyüzü kararmıştı bi anda. Yağmur yağmaya başlamıştı. Kelebek hep bahar olacak sanmıştı ama artık kış geliyordu. Rüzgar öyle sert esti ki kelebeği yere fırlattı. Kelebeğin kanatları acımıştı. Hemen kendine sığınacak bir yer bulmalıydı. Yapraklarla dolu olan ağacın dalına saklandı. Orada ona kimse zarar veremez sandı ama rüzgar yaprakları bile dinlemiyordu. Sonra uzaklarda mor bir çiçek farketti. Kocamandı ve yaprakları içe doğruydu. O çiçek onu rüzgardan kesinlikle korurdu. Gidip hemen içine saklandı. Masmavi kanatlarıyla korudu kendini. Orada uyuyakaldı. Uyandığında simsiyah boşluktaydı. Çiçekten çıkmaya çalıştı ama çıkamadı. Çok korkmuştu ve ağlamaya başladı. Çiçek dakikalar geçtikçe kelebeği daha da sıkıyordu. Kelebek oradan çıkmazsa ölecekti. Çiçeğin yapraklarını yırtmaya çalıştı. Bir süre çabaladıktan sonra sonunda başardı ve kurtardı kendini. Gücünü o kadar harcamıştı ki uçamadan yere düştü. Mavi kanatları artık toz içinde kalmıştı. Eskisi gibi masmavi ve güzel değildi. Oturup ağlamaya başladı kelebek. O papatya bahçesini bırakmasaydı bunlar başına gelmeyecekti belki de. Kelebeğin ağlamasını kötü sesler böldü. Kelebek korktu ve hemen susup dinledi. Birkaç böcek ordusu ona yaklaşıyordu. Hava zaten kararmıştı ve soğuktu. Kelebek uçamıyordu. Bi tane yaprağın altına saklandı ama ağlamasını durduramadı. Böcekler kelebeği farketti ve hemen yanına gittiler. Kelebek çok korkmuştu. Lütfen bana zarar vermeyin diye yalvardı. Böcekler onun burada ne işi olduğunu sordu. O ise başından geçenleri anlattı. Böcekler onu tekrar papatya bahçesine götürebileceklerini söylediler. Kelebek öyle mutlu oldu ki. Bu sefer mutluluktan ağladı. Böceklerle beraber karanlık kasvetli havada yürümeye başladı. Kelebek papatya bahçesine gideceğini sanıyordu ama olacaklardan habersizdi. Böcekler onu kendi yerlerine götürdüler. Kelebek şaşkınlık ve korku içinde etrafına baktı. Öyle çirkin yerdeydi ki kirli mavi kanatları bile oradaki en renkli şeydi. Böcekler kandırmıştı onu ve kelebeği itip kakmaya başladılar. Kelebeğin canı çok yanıyordu. Böcekler kanatlarını ezdiler ve koparmaya çalıştılar. Kelebek ağlıyordu. Kaçmaya çalıştıkça daha çok canı yanıyordu ve artık dayanamayıp bayıldı. Uyandığında tek başına karanlıkta duruyordu. Kanatlarına baktı ama yoktu. Kelebeğin kanatları yoktu. Masmavi kanatları artık yoktu. Artık uçamayacaktı. Çiçekleri yukarıdan göremeyecekti. En önemlisi de bu pislik yerden kurtulamayacaktı. Artık o da diğer böcekler gibi olmuştu. Çok çirkindi ve kendinden nefret ediyordu. Daha güzel çiçekler uğruna papatya bahçesini terketmemeliydi. Pişmanlık duygusuyla ağlamaya başladı. Yavaş yavaş yürüyordu. Ağlayarak karanlık pis kokan bu bahçeden çıkmak istiyordu. Sonra durdu kelebek. Ağlamayı kesti ve papatya bahçesini bulmaya karar verdi. Belki oraya giderse tekrardan kanatları olabilirdi. Koşmaya başladı. Yaralı halde canı acıya acıya koştu. Uzun süre koştuktan sonra ilerde bir ışık gördü. Işığa doğru gitti. Her yeri kanıyordu ve gözleri ağlamaktan ışığa bakamaz hale gelmişti. İnatla yürüdü ışığa. Arkasına baktığında böcekler ona gülüyordu. Seni oraya alamazlar artık sen de bizim gibisin diye bağırıyorlardı. Kelebekte inatla yürümeye devam etti. Bi kapıdan geçtikten sonra papatya bahçesinde buldu kendini. Öyle mutlu olmuştu ki bu sefer de mutluluktan ağladı. Papatyaların dallarına gidip sarıldı ama bir şey farketmişti. Üzerindeki çamur ve kanlar papatya dalına bulaşmıştı ve papatya anında solmaya başladı. Kelebek sendeledi. Her ne kadar kanatları olmasa da bir zamanlar kelebekti o. Papatyalara asla zarar vermek istemezdi. Oturup boş boş baktı solan papatyaya. Sonra yanına yeşil bir kelebek yaklaştı. Bu kelebek onun ilk kelebek olduğu zamanlardan arkadaşıydı. Onu görünce çok sevindi. Yeşil kelebek mavi kelebeğe baktı ama tanıyamadı. Kelebek kendini tanıttı ama yeşil kelebek ondan korkuyordu. Dış görünüşü yüzünden kelebek kendini çok kötü hissetti. Yeşil kelebek konuşmaya başladı. ‘ Üzme kendini. Şuan kendini kelebek gibi hissetmiyor olabilirsin ama sen hala benim mavi kelebeğimsin. Ben seni hep bekledim. Burayı ilk terkettiğinden beri geleceğini biliyordum ama çok değişmişsin noldu sana?’dedi. Kelebek başından geçenleri bir bir anlattı yeşil kelebeğe. Yeşil kelebek mavi kelebeğin elinden tutup nehire götürdü. Her yerini temizlemesine yardım etti. Sonrasında ise evine götürdü. Günlerce baktı ona. İyileştirdi. Kelebek bir gün uyandığında kendine baktı. Kanatları hala yoktu. Yeşil kelebeğin kaldığı çiçek öyle güzeldi ki mis kokuluydu. Çiçeğe dokunmak istedi. Eskisi gibi hissetmek istedi. Fakat çiçeğe dokunduğu an çiçek siyahlaştı. Kelebek çok korktu kaçmak istedi. Yeşil kelebek gelmeden uzaklaşmalıydı. Yoksa onu da kendi gibi yapacaktı. Uzaklaştı oradan. Yine tek kalmıştı. Hiçbir çiçeğe dokunmadan yürüdü papatya bahçesinde. Yanından geçen kelebekler çok kötü bakıyordu ona. Bir köşeye oturup ağladı. Belki de artık bir kelebek değildi ve burada yaşamayı haketmiyordu. O karanlık yerdeki böcekler gibi olmuştu. Kanatları da çıkmıyordu artık. Kelebek günlerde oturdu düşündü. Kararını vermişti. Buradan çıkıp gidecekti. Artık hiçbir çiçeğe zarar vermek istemiyordu. Bahçeden çıkmaya çalışırken yeşil kelebeği başka kelebeklerle gülerken gördü. Yeşil kelebekle göz göze geldi ama yeşil kelebek onu görmezden geldi. Mavi kelebek artık tamamen vazgeçmişti burada kalmaktan. Koşarak uzaklaştı ordan. Kendini bomboş bir arazide buldu. Onun yeri burasıydı belki de. Kanatları da yoktu zaten. Uçamazdı. Çiçeklere konamazdı. Yürüdü uzun saatler boyunca. Düşündü. Belki de hiç kelebek olmamıştı. O sadece gördüğü bir rüyaydı. Yaşamı boyunca kandırmışlardı onu. Boş arazide yaşamaya devam etti kelebek….