küçükken tanışsaydık avizeden kopardığım o parlak kristal taşı sana verirdim
silgi isteseydin kendiminkini böler büyük parçayı da tutuştururdum eline öylece...
bir ekim. bir ekim pazar. işte yine yüreğime doluyor yaprakların hışırtışı, güzle karışık sen. ve senle karışık şiirlerin, şiirlerinle sarmaş dolaş ben. güne...
temmuzun yirmi ikisi
sen herkes uyurken bezmiş gözlerle dolunaya bakıyorsun
aslında baktığın dolunay değil
baktığın uzaklarda olan o titrek yürek
zehirli...
Sonra mayıs geldi, ölülerin ıslıkları yağmurlarla ıslandı. Sınırlı şahsi aptal benliğimse gölgelere sığındı, her bir şeyden korunabilirim sandı. 'Ben aslında...
sevgili kendim,
sana bir mektup borçlu olduğumu düşünmüştüm ama sonradan fark ettim ki ben kimseye bir şey borçlu değilim. kimse de bana bir şey borçlu deği...
bu his yüreğimi yarıyor, kanımı akıtıyor. akan kan bir kadehe doluyor, gelinciğin teki geliyor, kırmızıya boyanıyor. gelincik şimdi benden bir parça taşıyor....
saat on ikiyi üç geçiyor ve kafam şimdi kafam sanki yine bin kilo
her şey çok güzelmiş gibi, sanki bir tek bu eksikmiş gibi mutsuzluğun algoritmasını çıkart...
izin ver, elimi tut, yum gözlerini ve de çalayım senin için kainat denen şeytanın yıldızlarını
bırak onarılmaz, geri dönüşü olmayan bi' hata yapayım
şu gün...
Yükleniyor...
İçeriğin sonu
Yüklenecek başka sayfa yok