Eskiden insanlar, gözümde bir ışık olduğunu söylerlerdi. Birisi bana bir konuyu anlatırken “anladım,” demiştim, o da bana “Biliyorum, gözündeki parlamayı gördüm.” dedi. Şu an o çocuk kayboldu. Ben o ışıltıyı eski bir fotoğrafımda gördüm. Başka insanların, özellikle çocukların gözündeki ışık sönsün istemiyorum. Kaybolunca geri gelir mi, bilmiyorum. Belki de hayalimi yaşayamayacak olmanın verdiği farkındalık büyüdükçe söndürüyordur o ışığı. Bazılarının benim kıçımı yırttığım yerlere sadece doğru ailede doğarak gidebildiğini görmek de beni üzmüş olabilir. Hayat adil değildir. Benim doğuştan gelen ve suçum olmayan şeylere üzülmemem lazım. Ama bir kere hayata geliyorum ve hayallerim için potansiyelim var. “Niye operacı olamadım?” diye üzülmem çünkü doğuştan tenor değilim. Bazı şeyler doğuştandı ama ben her şeyi tek yapmak zorundayken zamanında biraz aklı başında birileri yanımda olsa şu an parlardım.
Satrançta kazanmak için vezir fedası yaptım ama mat olmak üzereyim. Küçük bir hayalim vardı, şu an yaşarken içimde coşkuyu hissedemiyorum. Başka bir ülkede doğup büyümek istemezdim. Cem Karaca, Mor ve Ötesi ve daha birçok yerel cevheri Türk olmasam hissedemezdim. Ama bunları bilmeyen bir Oxfordlu da olabilirdim. Bu ülkeyi sevmek istiyorum, tıpkı iyi insanların cennete gittiğine inanmak istemem gibi. Maalesef gerçek olmayan ve imkansız olan şeyler vardır.