Önünde soluk soluğa durduğum hatıranın

Eskimiş elleri hala göğsümde

Jelatini üzerinde bir yaraya bakıp

Üzerimden örselenmenin izlerini üflüyorum


Annemin eteklerindeki dışarı kokusu burnumda

Ezbere bilinen bir koku, evde olmak tam bu demektir

Ama geçti pencerelerin oturak olduğu zamanlar

Sokakların şenlikli olduğu zamanlar, geçti


Etimolojik olarak dağılmıştım bir vakit

Birileri içimde ince bir çıt sesi buldular

Bu yaşamayı az seviyorum demek değildi

Yeşildirek'te, bir yokuşta unuttuğumdu bir şeyleri


Bolca güldüğüm sabahlardan süpürge izleri toplardım

Toydum, hevesliydi ellerim

Cahildim ama dünyanın rengine de kanamazdım

Ruhumu kaldırımlara sunarken

Başkalarını cezalandırmaktı umduğum

Sağ kaşımda taşırım hala

umduğunu bulamamanın izini


Geldiğim yaşı hatırladıkça üzülürüm bazen

Yaşlanmak kimse için iyi bir fikir değil

Doğmak felakettir

ve yaşamımız boyunca bu felaketten kaçarız

diyen yazarın bile

son nefesinde fikrini değiştirmediğini nereden bilebiliriz ki?

Ben bilmem


Şiirler okurum gece yarıları, hem de ne şiirler

Toplarım dizelerden kaburga kırıklarını

Beni duyun, beni görün, beni bilin

demek için yazılmış bir yığın cümle anımsarım

Bilirim hangi şair hangi dizede kaç kere susmuş


Hoyratlığı hafızama sorun bir de

Zararı, ziyanı zihnimden duyun

Kendine düşmanlığı aklımdan bilin

Doldururum işime yaramayacak ne varsa

Ama olsun

derim düşündükçe,

Tohumuna para mı saydım aklımın?


Hem bilmem nasıl yaşanır başka türlü

İnsanlığın sabitken öfke duymamak, o da ne demek?

Kimliğim adımdan bellidir

Annem İstanbul'un eski kasetçilerindendir

Doksanlarda kapımız çizgilidir

Tablolar saklanır misafir öncelerinde

Dayım bir gecekonundadır ve ayyaşın tekidir


Diplomam tozludur çekmecemde

Yarınım plansızdır, ceplerim boştur

Yalnızca yaşadığım için borçlarım vardır devlete

Yarışamam kimseyle, bedenim defoludur

Polisler beni sevmez ezelden

Çünkü bana fikrim sorulmamıştır

Gazi Mahallesi'nde doğmuşumdur


Sevgimi bazen, öfkemi asla saklarım

Demem eyvallah anlamı olmayan bir yargıya

Ahmaklık derler, ziyansızdır, yürümem başkasının düzlüğünde

Diplerini sevdiğim uçurumlarda süzülürüm

Dudaklarım çatlaktır, içim kurak

Yine de bir yudum su içmem yalanın sunduğu tastan

Abim topraktadır, ablam toprakta

Annemin bedeni inkar eder bunu ama o da topraktadır


Sabah olur yeniden bağlarım kendimi

Bir gece önce koptuğum hayata

Yaşamım yıkılır üzerime, harabeleri severim

Karanlık gözlerimdir, yalnızlık ellerim

Felaket bilirim tıpatıp kalabalıkları


Sevmediğim konuları hızlıca geçerim

Bankaca bilmem, işlemlerim öğlen paydoslarına denk gelir

Yaşlı teyzeler, dar gömlekli beyaz yakalılar, geniş gözlüklüler

Hepimizi aynı kuyruğa dizen bir ağırlık var üzerimizde

İzm'li bir şeyler diyorlar buna, insanlık ne garip


Galata Köprüsü'nde duraksardım eskiden

Dışımın sesi kısıkken kuşlar beni anlar bilirdim

Cömertçe harcardım öfkemi, usanmazdım

Şimdilerde dibime çöktüm, daha derinden anladım kendimi


Şarkılar söyler oldum geceye

Bir karanlık olup kendime haykırdım:


Abanıp duruyor üstüne dünya

yıkılma sakın

Gerçeğin kokusu burnunun direğini sızlatıyor

yıkılma sakın

Sen birkaç şiirle çok felaketi lehine çevirdin

Tembihliydin ezelden,

için kan denizi,

için buhran iskelesi

ama düşme

ama küsme

kendine sarıl

Yıkılsın ruhunun merdivenleri

İçinde bir şeyler devrilsin

olsun

sen

ayakta sanıl