I.


Kafamın içi:


Anlamından kaçmış bir cümle

Dolaşıp duruyor sokaklarda

Yerleşik kalamıyor bir türlü

Ama soluklanıyor ara sıra

Bazen altına sandalye çekiyor, soğuk sular içiyor, otobüslere biniyor ve vapurlara;

denizlerden geçiyor, ormanlardan;

zamana direnmiyor artık; yağmurlara çıkıyor, şemsiye taşımıyor yanında

ve gülümsüyor nadiren, şarkılar mırıldanıyor isimsiz, aranıp duruyor kendini

bulunmadığı yerlerde


II.


Bilemiyor ya döküldüğü mürekkebi

Öfkesi buna, soluğu kesin

Kaşları bilmem neye çatık

Karanlıkta herkes eşitlenir diyor


-Yoksam şayet kim bu aynadaki

Varsam neden hiçbir yerde iki kişi değilim-


III.


Bir gece o cümleyle tenha bir sokakta

Kesişiyor kayboluşumuz

Gözlerimizi kaçırıyoruz eski bir kalemin ucundan

Bırakıyorum ellerimi, geriye yaslanıp seyrediyorum

Bakışlarımız birbirine sesleniyor


Dinleme ihtiyacı hissetmiyorum onunla eşitlenmek için

Temas kurmadan da anlayabiliyorum sancısını


*Bakın bu mühim bir ideolojidir*


IV.


-Aklımın odalarının ışıkları sönük-


Ne açılış ne kapanış

dümdüz bir konuşma:


Artık kendime azım, dünyaya hiç

Çoğaldım, azaldım ama yetemedim aklıma

Seremoni başlasın

İnanç bitti, sönebilir ışıklar

İşte böyle, işte aklım bu kadar


Ama şimdi, yani

Biraz da kendimizi abartalım

Geçmişe, geleceğe dokunmadan

-Yalanım yok bu gece,

gerçek kere gerçeğim-

Keskin bir virajı daha ezberleyerek

Yeni bir kendim yontuyorum ruhumdan